27 Şubat 2008 Çarşamba

Evden Bildiriyorum...

2 gündür evdeyim...Daha doğrusu dışarıdaki işlere koştursam da ev civarında seyrediyorum.. Pek hoşuma gitmedi doğrusu..Sittin sene uğraşsam ev hanımı olamayacağıma karar verdim.. Bende o potansiyel yok yani...

Bu arada bilmem farkettiniz mi ? Şifreyi kaldırdım..KEndi sayfama bile şifre ile girmek olayı beni baydı,bu sebeple de açtım blogumu..Tabi yarın öbür gün canım sıkılıp tekrar kapar mıyım onu bilemem ama kayıtlı adresler bende baki kalıyomuş,yani şifreyi açınca ordaki davetiye listesi gitmiyormuş ona da pek sevindim :)

Yarın mezun olduğum üniversiyete gidip diplomamı alacağım.Neredeyse 3 sene olacak hala okulu bekliyor diplomam..Bir kavuşalım kendisiyle artık değil mi ama :)

Şimdilik benden bu kadar; bekar evi gibi kullandığım evimi bir düzene sokmam lazım..Sonra da işlerimi halletmek için dışarı çıkacağım..Zaten bu havada evde oturmak delilik olurdu çünkü muhteşem bir bahar havası var..Dışarısı 16 derece :) Şu anda işyerlerinde çalışmakta olan arkadaşlarıma nispet yaparmış gibi olmak istemezdim ama kusura bakmayın artık :)
En kısa zamanda görüşürüz.

22 Şubat 2008 Cuma

İlk Cemre,Çilek Kokusu ve Bahar...

Hooopp Biiirrr.... İlki havaya....

Hooopp İkiii... İkinci Suya.....

Hooopp Üüçç... Bu da toprağa...



İşte oldu... Artık hazırım çilek yemeye... :)



Neden bilmiyorum ama hani derler ya ilk cemre düştü diye... Her yıl bunu duyduğumda sanki gökten görünmeyen bir damlacık şıpp diye yeryüzüne düşmüş ve o gün içinde bir sihir meydana gelmiş gibi hissederim ben...



Bu ilk cemrenin düşüşüyle birlikte ne alakası varsa benim aklıma da çilek düşüverir...ASlında aklıma değil de burnuma düşer...:) Durup durup çilek kokar bana; daha zamanı var deyip hayıflanırım... En sevdiğim meyveyi mi beklerim onca zaman özlemle yoksa Çilek bana baharın gelişini anımsattığından ben aslında baharı mı özlerim bilemem...



Bildiğim; içim kıpır kıpır şu sıralar... Çünkü ben baharda doğmuşum... O yüzden belki her baharda kıpır kıpır olur benim içim..:)

Kışın depresif halinden kurtulduğum;kendimi çocuklar kadar şen hissettiğim...İlkbaharda çocuk olup sonbaharda büyüyüveririm...

Tıpkı karların kalkması ve güneşin tatlı yüzünü göstermeye başlaması ile çiçekler açan ve doğaya merhaba diyen;sonbaharın gelişi ile de olgunlaştırdığı çiçeklerini birbir döküp yapraklarını sarartan sonra da serinleyen hava ile çıkan iç sızlatan rüzgarlara yapraklarını hediye eden ağaçlar misali....

Bu seferki oyunda öyle güzel bir üçleme yapmış ki Fikrimin İnce Gülü benim için... Gerçekten bu çok sevdiğim 3 kelime birbirine o kadar da bağlantılı ki benim için...

ASlında söyleyecek çok fazla birşey de yok; ilk cemre düştü... Ben her fırsatta çilek kokuyor diyorum...Son cemre düştükten ve bahar gelmeye hazır olduktan kısa bir müddet sonra da şimdi özlemle kokusunu duyduğum o çilekleri doya doya yemeyi bekliyorum... :)

21 Şubat 2008 Perşembe

Şarap ve Piyanodaki Dokunuşlar...

6 yıl önce serin bir Ekim akşamüstü...Kırmızı şarap,gece ve o....İkisinin bu kadar yakışacağını pek tahmin edemezdim...Zaten o zamana kadar ben kırmızı şarap da içemezdim...

Şarabın bile tadını değiştirir o benim için...Her karşılaştığımda içimi okşar...Zihnimi herşeyden arınıp havada süzülür...Müzik ruhumu ele geçirir....Dinginlik...
Aynı anda coşarım, ağlarım içime doğru,hüzünlenirim sevinirim,dalar giderim ve neşeyle gülümserim...Hepsini aynı anda yaşatır bana....

Onun parmağıyla dokunduğu her notada benim içim dolar taşar....

Büyürüm kocaman bir kadın olurum... Küçülürüm savunmasız bir kız çocuğuna dönüşüveririm.... Ruhumun dolambaçlı yollarında rüzgarlara kapılıp aylak aylak savrulan bir sonbahar yaprağı oluveririm...

Susarım..Kendi suskunluğumda aslında asla dışa vuramayacağımı düşündüğüm uzun cümleleri kurarım.. Roller biçerim kendime, kılıktan kılığa girerim ve değişirim...O gün üstüme hangisi çok yakışıyorsa onu giyerim bir süreliğine o oluveririm... Başkası olmak.... Acaba nasıl olurdu... Aslında bu değil de...Gerçekten ben olmak nasıl olurdu....

Yasaksız,kuralsız,sınırsız...İçimde biriktirdiğim onca şeyi dışa vursam..Sadece içimden geldiği gibi davranabilsem bir süreliğine...Kimliksiz...Serbestçe ortalarda dolanan, kendisine bir hayat karakteri biçilmemiş yakıştırılmamış hafif bir ruh gibi...


Bazen öyle dalardım ki sesler havada dolanırken... SAnki o hikayenin kahramanları gelir odanın içinde bir görünüp bir kaybolurdu...Her şarkısına bir hikaye yazardım..Mutlaka kendi hikayeleri olan bu ezgilere bir de kendiminkini eklerdim... Sonra o şarkıyı hep kendi hikayemle anımsardım.. Hepsinin bir özel yeri olurdu böylece benim içimde...


20 yaşındaydım hayatıma girdiğinde...Aniden,hiç beklemeden gelivermişti...Odamı yalnızlığımla paylaşırken bir anda üçüncü bir kişi oluvermişti aramızda o...Fahir ATAKOĞLU ve notaları....

Seviyorum böyle zamanları... Yıllardır vazgeçtiğim,unuttuğum yada bir köşeye atmış olduğum bir takım şeyler bir gün ansızın karşıma çıkıveriyor... İlkin bir heyecanlanıyorum; yıllardır görmediğim ve özlemini çektiğim eski bir dostla karşılaşmış gibi oluyorum önce...Ellerim titriyor heyecandan,içim kıpır kıpır oluyor.... Sonra içten bir merhaba diyorum sessizce...

Bugün de öyle oldu işte... Sayfaların arasında dolanırken birden çıkıverdi karşıma..

''Ah dedim eski dost, seni tozlu raflara bırakalı ne çok zaman olmuş...Gel bir tozunu alalım senin, sen de gün ışığına çık kaanlıklardan kurtulmuş ruhum gibi...

Hatta bu gece;yıllar sonra yeniden buluşmamızın şerefine seninle uzun bir sohbete başlayalım ama dilimiz LAL.... Elimde bir kadeh kırmızı şarap...''

Düş Diyarı Ekspresi Kalkarken...

Kucağımda bilgisayar yatağımın içinde oturmuş düşünüyorum yarım saattir...
Yanımdaki koca bebek çok yorgun sabahın ilk ışıkları ile kalkmaktan,uyuyor mışıl mışıl...Az önce uykusunun arasında bana birşeyler söylediğini sandım ama sanırım sayıkladı...

İçim öylesine dolu ki...Sayfalarca yazabilirim gerekirse...Aslında uyumam gerekiyor ama gram uyku yok gözlerimde...
Bir hüzün var üzerimde...Ama acıtmayan cinsinden...Tatlı tatlı saçlarımı okşayan,beni ılık ılık sarmalayan bir hüzün bu...Uzun zamandır uzak kaldığım bir yanım çıktı geldi sanki sislerin ardından...Defterinden ve kaleminden asla vazgeçmeyen o yanım...
Yüreğime işleyen o ezgiyi milyolarca kez ard arda dinleyerek hayal kurabilir,gözlerimi kapatıp uzak düş diyarlarına seyahat edebilirim şu anda....

Gözü kara denizcilerin gemilerine kaçak binip okyanuslara açılabilirim....

Karanlık mağaralarda yerleri göremeden çıplak ayaklarımla yolu bulmaya çalışırken birden bastığım şeyin hafifçe akmakta olan bir suyun içindeki çakıl taşları olduğunu görüp sevinebilirim...

''Bak gördün mü,nehir çok yakın,hem oradan ışık da süzülüyor bulduk işte çıkış yolunu nihayet....''

Sahi...Böyle bir rüya görmüştüm ben bir keresinde,hala da silemem içimden,aklımdan.... Karanlık bir mağaranın içinde çıplak ayaklarla yürümeye çalışırken önce parmak ucumun sonra da bileğime kadar ayaklarımın değdiği o içinde çakıl taşları ışıldayan berrak su... O zaman mağarada yanımda olup elimden beni dışarı çıkarmaya çalışan kişinin kim olduğunu görememiştim... Artık biliyorum onun kim olduğunu...

Gözlerim kapanmaya başladı hafiften...Şimdi kelimeleri,satırları bir kenara koyup; düşler diyarının geçiş kapısı olan yorganıma sarılıp o en sevdiğim yere yolculuk vaktim geldi çattı... Kapanmakta olan göz kapaklarımın hızına yetişemezsem eğer;kesilmiş olan biletim yanabilir ve ben yarın geceye dek yeni bir bilet de isteyemem gitmek için...

Şimdi biraz acele etmek zorundayım;hayal meyal gördüğüm minik sincaplar sabırsızlanmaya başladı;beni bırakıp gitmelerini istemem çünkü bu gece anlaşılan onlar rehberlik edecek bana...

Herkese Düşler Diyarında Güzel bir gezi dilerim bu gece...Mutlu kalın...

19 Şubat 2008 Salı

Ruha Yansıyan Ayna...

- ''Hist hist... Baksana bu yana''

Genç kadın irkildi önce...İyi de evde hiç kimse yok ki, herhalde dışarıdan geldi bu ses diye geçirdi içinden ve devam etti işini yapmaya...

- '' Heeey sana söylüyorum '' diye seslendi yine aynı ses; fakat bu sefer biraz daha güçlü..
''Neden dikkate almıyorsun beni ? ''

Kadın etrafına bakındı, kimseyi göremedi;sonra bir anda bir şekilde yatak odasının dolabının üstündeki aynada kendi yansıması ile göz göze geldi ve irkildi... Hatta neredeyse bir çığlık atacaktı...
Seslenen aynadaki aksiydi...Gözlerini kapadı,kendini çimdirdi acaba rüya mı görüyorum diye...Korkarak usulca açtı gözlerini... Yok rüya falan değildi bu...


Aynadaki aksi,kollarını usulca kavuşturmuş,arkasına hafifçe yaslanmış tebessüm ediyordu gözlerinin içine bakarak...

Yansıma: Merhaba...

Kadın korkarak cevap verir: 'Merhaba....''


Yansıma sorar,''Neden korkuyorsun ki? İnsan hiç yansımasından korkar mı?''

Kadın duraksar önce bir,elleri titremektedir...

''İyi ama sen...yani sen nasıl oluyor da konuşuyosun cevap veriyorsun hepsinden ötesi benden bağımsız olarak hareket ediyorsun ki ???..''

Yansıma bir durup düşünür,biraz ciddileşir ve konuşmaya başlar yeniden kadının gözlerinin içine bakarak..

''O kadar uzun zamandır aynaya,kendi gözlerine bakmıyorsun ki, sanki benden kaçar gibisin... Bir şekilde dikkatini çekmem gerekiyordu... Benim de aklıma bu geldi...''

Kadın :''Aklına mı geldi??..Allahım çıldırıyorum ben galiba İyi ama,aynalar konuşmaz ki...''der şaşırarak....

Yansıma gülümser ve ;'' Yanılıyorsun...Konuşur aslında...Sadece,sessiz konuşur....'' der...

Kadın ''Onun için mi böyle fısıltı şeklinde çıkıyor senin sesin?'' diye devam eder sorusuna...

''Evet'' der yansıma...''Teknik olarak öyle de diyelibiliriz...''

''Hahh..Teknik olarak mı? Espri anlayışı olan bir ayna,evet bu gerçekten müthiş ben çıldırdım cidden sanırım'' der kadın...

''Çıldırmadın...Sadece kendinle yüzleşiyorsun... Keyfini çıkar...'' diye cevaplar kadının kendisine sorduğu soruyu...

''Kendimle mi yüzleşiyorum..Nasıl yani ? Bir dakika bir dakika yani şimdi ben aslında kendi kendimle mi konuşuyorum...Onu mu demek istiyorsun?'' diye sorar kadın gözlerini kocaman kocaman açarak...

'' Eh öyle de diyebiliriz'' der yansıma kafasını hafiften yana eğerek düşünceli bir şekilde...

''Ağzından laf almak da ne kadar zormuş'' diye hayıflanır kadın..

''Unutma ben senin yansımanım, söyleyeceğin herşeye verdiğin cevapları aslında sen veriyorsun'' diye cevabı yapıştırıverir hemen yansıma...

'' Bir bu eksikti...Kendi kendime laf yetiştiriyorum şimdi de ''...

Bir durup düşünür genç kadın...Sonra döner aynadaki yansımaya...

''Ya iyi de sen neden benim ilgimi çekmek istedin ki? Yani ben her gün aynaya bakıyorum zaten bir şekilde..Seni görüyorum....Neden kendini hatırlatıyorsun ki?''

''Cık cık cık... Ne ayıp..Hayır küçük hanım hayır..Hiç yakışıyor mu sana yalan söylemek..Sen artık aynalara bakmıyorsun ki..Sadece bakıyormuş gibi yapıyorsun,hepsi bu...Kaçamak bir bakış atıverip hemen uzaklaşıyorsun..Otomatik pilota almış gibisin adeta.. SAdece küçük bir merhaba deyip gidiyorsun hepsi o...''

'' Otomatik pilot mu? Nasıl yani. ?? Anlayamadım..''

''Şöyle ki... Artık sadece bakıyorsun,görmüyorsun... Kendi gözlerine bakıyorsun,ama içindekini göremiyorsun... O gözlerinin derinlerindekini... Gözlerine yansıyan ruhunu... Dudaklarının tebessümünü, dudaklarına yansıyan kalbini...

'' Hatırlasana...Sen daha küçücük bir kızken aynanın karşısına oturur saatlerce kendinle konuşurdun sessizce...Kendi gözlerinin en derinine bakardın...Hatta bazen o kadar derinlere dalardın ki kendi bakışlarından korkardın,sanki içindeki gizli kötülüğü yansıtıyor sanırdın..Ya da o bakışları başkasının sanıp ödün patlardı...İçindeki değişik senleri keşfettikçe... Hatırlasana...''

'' Evet...Hatırlıyorum sanki...Annemlerin yatağının üstüne oturup dolabın üstündeki o kocaman aynaya bakarak saatlerce hayaller kurardım..Acaba büyüdüğümde nasıl bir kadın olucam diye düşünürdüm hatta zaman zaman...İlerideki beni hayal ederdim..'' dedi gülümseyerek genç kadın...

'' Ahh evet işte nihayet hatırlamaya başladın '' diye destekledi yansıma...''Peki neden vazgeçtin böyle aynalara bakmaktan...Kendinle konuşmaktan... '' diye devam etti sonra da...

''Bilmiyorum ki...Çok fazla meşguliyetim var sanırım...'' dedi kadın...

''Dönüp kendinle ilgilenemeyecek kadar mı meşgulsün sen?? ''

'' Yoooo..şey.. Yani... Aslına bakarsan bundan pek emin değilim...Yani galiba aslında esas sebep bu değil..''

'' Nedir peki?? '' diye üsteledi yansıma...

''Sanırım aynada gördüğüm kişinin ben olmamasından korkuyorum...Yani aynaya yansıyan ben değilim sanki...O yüzden bakmak istemiyorum bu yabancı kadına galiba...''

'' Peki bu yabancı kadın nerden çıktı?? Yani onun ne işi var ki senin yansımanın içinde ?? '' diye cevap vermeye zorladı yine yansıma...

'' Bilmiyorum...Gerçekten bilmiyorum...Düşünmeliyim...Nasıl desem,nasıl ifade etsem...SAnki o bir paravan gibi....Hani nasıl desem... Hah..Hani sen dedin ya evet otomatik pilot bu..Aynen öyle evet...Yani kolaya kaçmak gibi olmak istediğim olmak için çabalamama gerek kalmıyor o olduğunda...''

'' Güzeelll... Nihayet gözlerin açılmaya başladı...Kendine geliyorsun yavaş yavaş uyuyan güzel...'' diye gülümsedi yansıma...

'' Uyuyan güzel mi??? Nasıl yani...'' diye sordu kadın...

'' Uyuyan güzel tabi ya..Ne sandın..Böyle bir uykuya dalmış olmasan ben burada olur muydum acaba? Seninle bu konuşmaları yapmak zorunda kalır mıydım acaba ben??? '' diye devam etti..

''Galiba böyle bir zorunluluk duymazdın'' dedi genç kadın utanarak...

''Üzülme'' dedi yansıma saatine bakarak...''Benim artık gitmem lazım,geç kalıyorum'' ...

''Nereye gidiyorsun? Lütfen gitme,daha yeni konuşmaya başladık sana sormak istediğim bir sürü şey var '' dedi kadın yalvarırcasına...

''Bana ihtiyacın yok ki artık...Eh olur da ihtiyacın olursa,otur aynanın karşısına,bak gözlerinin içine... O zaman gelirim hemen ruhunun en derininden hemen...'' dedi yansıma parmaklarını saçlarının arasında gezdirerek...

O anda farketti genç kadın, aynadaki yansımasının ne kadar da güzel olduğunu... İmrenerek baktı onun ışıltısına...Sessizce fısıldadı...''Ne kadar da güzelsin sen benim aksime...''

''Gitmeden önce son bir kez arkasına baktı yansıma...''Bir şeyi açıklığa kavuşturalım'' dedi... ''ASlında güzel olan sensin, ben sadece senin yansımanım...Yani bu da demek oluyor ki o güzel görüntüyü aynalara taşımak yalnızca senin elinde..''

Ve sonra sessizce uzaklaştı aynanın içinde....Süzülürcesine...


Hava aydınlanırken ansızın uyandı genç kadın...Sağ tarafında kıpırdanan eşini uyandırmamak için sessizce doğruldu...Yatağının içinde oturdu,ellerine baktı...Bitmekte olan geceyi,başlamakta olan günü dinledi usulcacık...Uzakta havlayan köpeklerin ulumalarını işitti,bir an için ürperdi...

Sonra başını kaldırdı hafifçe, bir anda odadaki başka birinin varlığı ile irkildi...Neredeyse ufak bir çığlık atacaktı ki son anda düğümlendi sesi boğazında...Hafifçe,yarım ağızla güldü...Korktuğu aynadaki yansımasıydı...Kendisine hafifçe göz kırptı ve kadın hatırlayıverdi herşeyi bir anda..

Ben dün gece kendi aynamı tuttum içime... Gözlerim kamaştı... O kadar uzun zamandır gün ışığı girmemiş ki içeri tozlanmış güzel aynam...

Peki ya siz,ne zamandır uzaksınız aynalardan...????
En son ne zaman gerçekten baktınız aynada gözlerinizin içine???

18 Şubat 2008 Pazartesi

Ebe Olmuşum Yine....

Ebe Sobe durumlarına bayağı bir zamandır dahil olmuyordum ben...Daha doğrusu sobeleyen çıkmıyordu...En son Mutlum&Umutlum Sobelemişti beni 4 Aralık'ta..Çok olmuş çoookk...

Şimdi ise Muhabbet Çiçeğim tarafından sobelenmiş ve 3 adet soruya maruz bırakılmışım... Buyrunuz efendim sorulara ve cevaplara geçebilirizzz :)

** Nefesimi Kesen Anlar???
Hımmmm....Düşünüyorum,düşünüyorum...Acaba ne benim nefesimi kesebilir diye...Geçmişe dönüp baktığımda benim nefesimi kesen en güzel an kocacımla evlendiğimiz gündü...İmzayı atışımız ve ilk dansımız,gerçekten nefesimin kesildiğini hissetmiştim... Önümüzdeki zamanlar için ise nefesimi ne kesebilir diye düşünüyorum da hımmmmm.... Galiba bunun için 2 cevap var.
Birincisi; anne olmak..Yani anne olacağımı öğrendiğim zaman sevinçten mutluluktan nefesim kesilebilir..Ama tabi bu zamanı gelince :) Şimdi değil var daha...
İkincisi; iyi bir proje mühendisi olup ödül almak olabilir...Bu da gerçekten beni soluksuz bırakabilecek bir durum...


** Hemen yapabileceğim ama ertelediklerim???

Ya aslında şu anda hemen yapabilecek olduğum ama ertelediğim birşey yok..Ertelediklerimi koşullar olgunlaşmadan yapamayacağım için erteliyorum...Ama illa ki birşey gerekiyorsa,sanırım evi dip köşe ayağa kaldırıp temizlemek ve dolapları düzenlemek olabilir...Bir de yürüyüşe başlamak...Ama havalar soğuk yahu ne yapayım,donuyorum zati....


** Bir daha dünyaya gelsem ve seçme şansım olsa???

Valla kesinlikle ve kesinlikle aynı adamla evli olmayı seçerdim....Ama şu var ki onunla daha erken tanışmayı isterdim...Üniversite hayatımız boyunca daha çok vakit geçirebilmek, o zamanları da paylaşabilmek için... :)

Bir de seçme şansım olsaydı eğer genetik açıdan daha hızlı bir metabolizmam olsun isterdim (hihihihi )... Yani tatlı pasta abur cubur her türlü şeyi yiyip yiyip kilo almasam hep 36 beden olsam hiç fena olmazdı hehehehe :)

Benden bu kadar şimdilik...Dışarıda muhteşem bir kar yağışı var.Türk kahvemi içerken onu izlemek istiyorum..(Bu arada,ne çok kahve içiyorum öyle değil mi :) )

Kar Yağıyor Bu Gece,Öyle Beyaz ki Şehir...



Karlarla kaplı bir İstanbul sabahından herkese günaydın efendim...Bugün heryer bembeyazdı uyandığımda...Hoş dün de öyleydi zaten...Hatta dün sahil boyunca bayağı bir yol yürüdük Kartal'a kadar,üstelik tipi de vardı ama olsundu durumumuz...:) Sonra ayaklarımız ellerimiz donmuş biçimde ve de yüzüm kardan yanmış vaziyette Hacıbey'e oturduk ve sıcacık saleplerimizi içtik...Neyse dünün özeti böyle...


Bu sabah yataktan yine her Pazartesi olduğu gibi sürünerek kalktım...Çünkü bilindiği üzere cuma günlerini ne kadar çok seviyorsam Pazartesi günlerinden de bir o kadar nefret ederim ben...Neyse.... Kalktım camdan baktım ohooo dünden beter ortalık,kar tipi bir yandan da...Hatta ve hatta camımız bile donmuş yani o derece.. Eee işe birlikte gideceğim arkadaşım gelemeyeceğini bildirmişti.Ne yapıcam ben şimdi?Ben en iyisi patronu bir arayayım dedim... Aradım da..Eh tahmin edeceğiniz üzere trene bin gel belirli bir yerden alırız biz seni dedi...Offff yaaa bu kardaişe mi gelinir..Oysaki ben evde perdeleri açıp mis gibi sıcacık çayımın eşliğinde kar yağışını seyretmeyi hayal etmiştim..Bunu yaparken de hayal kurmayı..Ama nasip olmadı işte...


Söylene söylene evden çıkmak üzere ayakkabılarımı bağlarken Kemo beyefendisi de yaa tubik son bir haftan kaldı burda hala söyleniyorsun dedi..Bir de 1 saat geç kalkmama rağmen kendisine sandviç hazırlamayışımdan yakındı..Kendin yapıver dedim ona da kızdı :D He hee yaşasın kötülük...Tabi kendileri bugün şantiyeye değil de iki adım ötedeki dükkana gidip orada çalışacakları için de biraz kıldım tabi...Alsın canım fırından poğaçalarını Alla Allaa yani :)


Neyse efendim...En nihayetinde evden çıkmayı başardıktan sonra apartmanın kapısında merdivenlerdeki karların hala bozulmamış olduğunu görünce yine bir ağlayasım geldi ki sormayın..Neden derseniz,normalde benden önce 2 kişi falan çıkıyor işe gitmek için,ama bu sabah kimsecikler çıkmamış..Ya da uçmak suretiyle çıktılar da bende öyle bir izlenim bıraktılar,o kadar teferruatını bilemeyeceğim...


Ayaklarımı sürüye sürüye yürümeye başladım..Eh zaten bu karda kışta dabaşka türlüsünün pek mümkün olacağını düşünmediniz herhalde? Uğrayıp pastaneden zeytinli poğaçalarımı aldıktan sonra tam kapısından çıkarken ufak bir kayma tehlikesi atlattım.Neredeyse yerle yeksan olmaktan müthiş reflekslerim sayesinde kurtuldum... :)


Trene bindim bir de şansıma oturduğum taraftaki kapı bozuktu ve kapanmıyordu :) HA haaaa evet dışarda lapa lapa yağmakta olan kar içeri doluyordu :) VE ben o kara maruz kalıyordum....

Neyse en sonunda belirlenen istasyondan beni aldılar ve iş yerine geldik...


Aslında hiç işim yok bugün,boşuna geldim gibi birşey ama olsun son haftam ve arkadaşlarımı görüp onlarla biraz muhabbet ederim..Seçilimle karşılıklı sabah on kahvelerimizi içemeyiz artık..Sanırım en çok da onu özleyeceğim...Canım benim yahu..... Ama olsun haftasonu operasyonlar yapacağız biz... :)


Şimdi sıcacık kahvemi içeceğim Seçilimle karşılıklı...Ayaklarımızı da ısıtıcının önüne uzatacağız...Ehh olsun artık değil mi birazcık da keyif yapalım.Hem işimiz yokken gelmişiz bu karda kışta... :)


Son olarak; Muhabbet Çiçeğim beni sobelemiş..Onun sobesini de birazdan yazarım ve bugüne iki post olmuş olur böylece..Önce kahvemi içmeliyim..Hepinizi öpüyorum kocaman :)

15 Şubat 2008 Cuma

DÜŞÜNÜYORUM VE YORUMLUYORUM...

Uzun süredir gözlemliyorum sessizce..Takip ediyorum,araştırıyorum,okuyorum, izliyorum ve kafa yoruyorum kendimce... Bütün bu olan biteni anlamaya çalışıyorum..Her zaman siyasi olaylardan tartışmalardan uzak durmayı yeğlemiş bir insan olarak artık sessiz ya da çekimser kalamıyorum. Çünkü bütün bu olanlar beni korkutuyor; ülkemin vatanımın içinde bulunduğu durum beni çok ciddi şekilde tedirgin etmeye başlıyor. Özgürlüğümün elimden alınmasından,kadının sosyal alandaki haklarından,çalışma hayatından uzaklaştırılmasından korkuyorum.. İleride dünyaya gelecek olan çocuklarımın geleceği için çok ciddi endişeler besliyorum....

Ortada bir sürü kavram dolaşıyor...Bu laflar havada uçuşup duruyor. Emperyalizm, Terörizm,Faşizm, sosyalizm,KEMALİZM......Sokakta yürürken herhangi birini çevirip ''Hemşerim ne olacak bu memleketin hali ? '' diye sorduğunuzda herkesin mutlaka ama mutlaka söyleyecek bir sözü vardır. Kimisi bu ülkenin Ame.rik.an emperyalizminin bir kölesi olduğundan kimisi toplumun günden güne faşistlerle dolduğundan,kimisi terörün sonuçlarından,haktan hukuktan adaletten dem vuracaktır...

Konuşmaya geldiği zaman mangalda kül bırakmayan bir milletiz...Cahiliz ve bilmediğimiz kavramlar hakkında yorum yapmayı da pek severiz...

Sokakta Emperyalizmin kölesiyiz diyen amcanın gerçekten emperyalizmin ne anlama geldiğini ya da faşizmin gerçekten ne olduğunu ciddi şekilde bilme olasılığı yüzde kaçtır sizce? Bana göre bu oldukça düşük bir ihtimal.....

Ben bugün üşenmeyip bu kavramların tanımlamalarını gerçekten doğru bilip bilmediğimi tartmak için;kısacası kendimi denemek için üşenmedim merak ettiklerimin anlamını araştırdım,ne kadar doğru biliyorum ya da gerçekten doğru biliyor muyum diye...Neyse ki çok da kötü durumda değilmişim..Peki nedir bunların anlamı ?

Emperyalizm:Emperyalizm veya yayılmacılık, bir devletin veya ulusun başka devlet veya uluslar üzerinde kendi çıkarları doğrultusunda etkide bulunmaya çalışmasıdır.

Çeşitli kaynaklar emperyalizmi aşağıdaki biçimlerde tanımlamaktadır.
Bir ulus veya devletin sınırlarını genişletmesi.


Bir ulusun kontrolünü diğer halklar üzerinde genişletmesini sağlayan politika ve uygulamalar.
!!!!!!
Bir devletin kendi sınırları ötesindeki halklar üzerinde, rızaları olmaksızın, kontrol kurma politikası şeklinde tanımlamaktadır. !!!!!!


Bu tanımlamaların esas olarak genişleme ve kontrol kavramlarına odaklandıkları görülmektedir. Emperyalizmin esnek ve oldukça geniş şekilde kavramsallaştırılması tarihsel değişimin özgün evrelerinin göz ardı edilmesine yol açabilir, çünkü bu tanımlar Roma imparatorluğu gibi köleci imparatorluklar için geçerli olduğu kadar günümüz uluslararası ilişkilerini de kapsamaktadır. Kavramın ve kuramların özgünlüğünü belirleyebilmek için emperyalizmin tarihsel evrelerinin göz önüne alınması gerekir.....

(Yazarın Yorumu: Yani özetle nedir emperyalizm,sömürgeciliktir,yayılmacılıktır,köle edinme isteğidir,hakkın olmayanı hak zannedip sahip olmaya çalışmak,sahip olduklarınla yetinmeyip bütün dünyayı istemektir.Tıpkı çocukken izlediğimiz çizgi filmlerdeki kötü adamlar gibi...Düşünsenize dünyanın hakimi ben olucam diyen o çizgi karakterleri izleyerek daha o yaşta küçücük beyinlere enjekte ediliyor emperyalizm zehri...)


Faşizm : Dar anlamda Benito Mussolini altında 1922’de İtalya’da iktidarı alan politik sistem. Daha geniş anlamıyla özellikle iki dünya savaşı arası ortaya çıkan ve özellikle Adolf Hitler yönetimindeki nasyonal-sosyalizmin temsil ettiği aşırı milliyetçi, antidemokratik ve antikomünist bir ideolojiye ve otoriter siyasi bir yapıya sahip bütün politik hareketler ve egemenlik sistemleridir.
Faşizmin temel düşmanları komunizm,liberalizm ve demokrasidir.Çünkü bu kavramların temelindeki özgürlük ve çoğulculuk faşizme ters düşer... Bu konuda daha fazla ayrıntı öğrenmek isterseniz buraya başvurabilirsiniz.

(Yazarın Yorumu: KArşı olduğum asla tahammül edemediğim ve mantıklı bir insanın benimseyebileceğine inanmadığım bir ideolojik görüş bu... Nasıl ki bu ülkede gerçek manada bir komunizm yoksa aynı şekilde gerçek manada bir Faşizm de yoktur ve olmaması da en büyük temennimdir....)

Komünizm veya komünistlik :Sosyal örgütlenme üzerine bir kuramsal sistem ve üretim araçlarının ortak mülkiyetine dayalı bir politik harekettir. Komünizm sınıfsız bir toplum yaratma amacındadır. 20. yüzyılın başından beri dünya siyasetindeki büyük güçlerden biri olarak modern komünizm, genellikle Karl Marx'ın ve Friedrich Engels’in kaleme aldığı Komünist Manifesto ile birlikte anılır. Buna göre özel mülkiyete dayalı kapitalist toplumun yerine meta üretiminin son bulduğu komünist toplum geçecektir.

(Yazarın Yorumu: Bu ülkede asla tümüyle kabul edilemeyecek bir ideolojidir.Sebep ise toplum yapısının buna uygun olmayışıdır bence...)

Ve Son olarak da KEMALİZM :
Kemalizm ya da Atatürkçülük, Mustafa Kemal Atatürk'ün ortaya koyduğu düşünce, ilke ve gerçekleştirdiği devrimlerden oluşan ideoloji. Aynı zamanda kuruculuğunu Atatürk'ün yaptığı Türkiye Cumhuriyeti'nin resmî ideolojisidir.

Kemalizm; temel ilkelerini Atatürk’ün belirlediği, Türk ulusunun, akıl ve bilimin yol göstericiliğinde ileri bir toplum olarak çağdaş uygarlık düzeyine erişmesini, tüm insanlığın içinde bağımsız, eşit ve şerefli bir biçimde yer almasını amaçlayan bir düşünce sistemidir.

Atatürkçülük olarak da adlandırılan bu sistem, Türk toplumunun gereksinim ve isteklerinden doğmuş; devlet yaşamına, düşünce yaşamına, ekonomik yaşama, toplumun temel kurumlarına ilişkin gerçekçi düşünce ve ilkeleri içeren tümden bir ulusal çağdaşlaşma, değişim ve dönüşüm modelidir.

"Kemalizm" terimi 1930'larda kullanılmaya başlanmıştır; bunu 1934'de İçişleri Bakanlığı tarafından yayımlanmaya başlayan, Türk kültürü ve Türkiye Cumhuriyeti'ni tanıtmaya yönelik "La Turquie Kemaliste" (Kemalist Türkiye) dergisinin adında görebiliriz.
Mustafa Kemal'in kurduğu bu düşünce sistemi, Cumhuriyet Halk Partisi’nin 9 Mayıs 1935’te toplanan IV. Kurultayı'nda kabul edilen 1935 Programı’nda da "Kâmalizm" olarak geçmiştir.

İşte tam olarak bizim ihtiyacımız olan budur.KEMALİZM... Bu ülkenin Kurtuluş Savaşı'ndan sağ salim çıkmasını sağlayan da ayakta durmasını sağlayan da gelişmesine sebep olan da sadece bu düşüncedir.Bizim bundan başka hiç bir ideolojiye ihtiyacımız yoktur aslında...Çünkü bu sistem kesinlikle Türk Toplumunun Türk insanın gelenek,görenek,yaşayış,düşünüş ve algılayış biçimine göre düzenlenmiş muhteşem bir sistemdir..Düşünün ki bu akımın liderliğini yapan YÜCE ATAMIZ ın üstün zekası sayesinde hala özgür birer birey olarak yaşamaktayız....

Geçen haftalarda Amerika da bir Internet sitesi ‘’Tekrar dünyaya
gelmesini istediğiniz bir kişi, sizce kim olmalı?’’ diye bir anket düzenledi.
200 bin oy kullanılan ankette %89 ile Atatürk’ün birinci çıktığını kaçımız
biliyor? Bu büyük insanın kurduğu, bu büyük Cumhuriyet normal koşullarda
yıkılmaz, yok edilemez. Bunu herkes biliyor. Ama, bir çok ülke her ne hikmetse
bu Cumhuriyetin var olmasını istemiyor. Yok etmeyi düşünmese bile güçlü ve lider
bir ülke olmasını hazmedemiyor. Bunun için de tarih boyunca yaptıklarını işte
yine yapıyorlar. Etnik, dinsel, sosyal, kültürel kavramları kaşıyorlar. Ülkemizi
bölmek, parçalamak zayıf düşürmek amacıyla kardeşi, kardeşe vurdurmaya
çalışıyorlar. Entrikalar, ihanetler, arkadan vurmalar, sinsi planlar diz
boyu...



Yüzyıllar bin yıllar boyunca asla esaret altında olmayı kabul etmemiş ,hep özgür kalmış ve özgür olmaya and içmiş bir ulusun evlatlarıyız biz...Bunu değiştirmeye de kimsenin gücü yetmez ve sırf bunun için biz artık uyanmak ve birlik olmak zorundayız...

Ben ATATÜRKÇÜYÜM,KEMALİSTİM ve bir CUMHURİYET KADINI olmaktan gurur duyuyorum bütün kalbimle..Çünkü ben böyle yetiştim, böyle gördüm..Kendi çocuklarımı da aynı şekilde yetiştireceğim...Çünkü doğru olan budur..

Ve artık susmayacağım,çekilip bir kenarda izlemeyeceğim,sessiz kalmayacağım...Elimden geldiğince ülkem için vatanım için,Ulu Önderimizin ve binlerce şehit atamızın emekleriyle kanlarıyla koruduğu bu vatanı iki çapulcunun gelip de bağnaz bir topluma çevirmemesi için elimden geleni yapacağım.. Hiç birşey yapamasam bile buradan yazıp en azından beni okuyanlara ulaşabilirim diye düşünüyorum...

Dip Not: Mavi REnkle işaretlenmiş olan yerlerdeki tanımlamalar bu adresten bulunmuştur.

Kahverengi ile işaretli yer ise link verilerek belirtilmiştir...


Lütfen duyarsız kalmayalım artık,tepkisiz kalıp susmayalım...Aramızda anneleri var,anne yada baba adayları var ... Çocuklarımıza esaret altında bir vatan bırakmak ister miyiz? Onların gelecekte hür bireyler olmasını istemez miyiz? BEnce zamanı geldi artık,çok sustuk çok uyuduk..Artık uyanmamız gerek bizim...

UÇAK

Birazdan okuyacağınız yazı dün Yılmaz Özdil'in Hürriyet Gazetesi'ndeki köşesinde yazdığı yazısıdır. Kendisi ailecek severek okuduğumuz bir yazardır.Bu da çok hoşuma gitti ve sizinle paylaşmak istedim.Buyrunuz.


HER zaman olduğu gibi...
İş işten geçti.Şimdi herkes kafa yoruyor:"Nasıl çıkacağız bu işin içinden?"

*Uçak düşüyormuş...Pilot, hostesi çağırmış."Denize çok yakın uçuyorum, bu seviyeden atlarlarsa, canlarını kurtarırlar, söyle yolculara, anladıkları dilden anlat, ikna et, yoksa çok geç olacak.

"Hostes koşmuş içeriye...Amerikalı grubun yanına gelmiş."Sayın yolcular, uçak düşüyor, denize çok yakınız, bu seviyeden atlarsanız, kurtulursunuz."Amerikalılar dinlemiş.Mantıklı gelmiş.Atlamışlar.

Hostes, Fransızlara gitmiş...

"Bayanlar baylar, affedersiniz, çok özür dilerim, rahatsız ediyorum, uçağımız düşüyor, sizden rica etsem atlar mısınız, lütfen, hassasiyetiniz için şimdiden teşekkür ederim.
"Fransızlar dinlemiş."Mersi" deyip, atlamışlar.Hostes, Almanlara gitmiş..."Atlayın lan!" demiş.Otoriteden emir almaya alışık olan Almanlar, neden bile demeden, sıraya girerek, hiç tereddütsüz atlamışlar.

Ve hostes, Türk yolculara gelmiş...Öbürleri niye atlıyor, n'oluyor, bizimkilerin umurunda bile değil, kimi uyuyor, kimi film seyrediyor filan.Hostes tahrik edici bir pozla koltuğa yaslanmış, suratında küçümseyen, küstah bir ifadeyle "Siz var ya, siz" demiş...
"Hayatta atlayamazsınız burdan!"

*Durumumuz budur.Maalesef.
Biri "Giremezsin" diyor.
Biri "Girerim" diyor.İş inada bindi.
*Akıllı bir hostes gelmezse...Bu uçak düşer.

Yılmaz Özdil

14 Şubat 2008 Perşembe

Sevgililer Günü de Neymiş???



Bana göre Özel olan Doğumgünleri ve yıldönümleridir...Yıldönümleri sadece iki kişinin paylaştığıdır,doğumgünleri ise sadece bir kişiye özeldir...

Yani bana göre bir günün özel olabilmesi için gerçekten ''ÖZEL'' olması lazım ;genel değil...Yine de bugün sevdiğim bir arkadaşımın söylediğini de aklıma yazdım..Evet bugün genele yayılmış birşey ama hatırlamak için bir vesile;atraksiyon oluyo yani :D Ayloşkomm :)

Herkesin Sevgililer Günü Kutlu Olsun...Ama yine de sevgiyi böyle tek bir güne sığdırmamak lazım..İnsanların eşlerine,sevgililerine,nişanlılarına 365 gün sürprizler ve jestler yapabilme özgürlüğü vardır,buna kimse de engel olmaz... Yani sen tutup da benim için bir tek bugün jest yaparsan olmaz; hiç beklemediğim zamanlarda şaşırmayı tercih ederim değil mi ama :) Anlamışsındır bence sen onu :)

Eveet metin içinde gizli göndermemi de yaptıktan sonraaaaa;yazıma burada son veriyorum..

Öptüm hepiciğinizi...

11 Şubat 2008 Pazartesi

Nedir Özgürlük Senin İçin?

Bugünlerde beni benimle bırakın...
Sabahın ilk vapuru ile denize açılayım...
Boğazda buz gibi rüzgara karşı sıcacık çayımı yudumlayayım,
İçimi yakan cigaramın eşliğinde...
Vapurdan ineyim,bir başıma anlamsız dolaşayım sokaklarda...
Kitapçılara girip çıkayım..
Bir sürü kitap alayım....
Beyoğlu'nun tam orta yerinde kulağıma çalan o alıp götüren ezgiler eşliğinde
Hayallere dalayım...
Bir tek kendimi duyayım sonra;kendimle yalnız kalabilmenin mutluluğunu yaşayayım..

Yürümekten bitkin düşene kadar, ayaklarım artık yeter daha fazla gidemiyorum diyene kadar ama içimdeki cıvıl cıvıl mutluluklarla arşınlayayım yolları...

Bir telefonum olmasın,çalmasın,arayan olmasın,kimse merak etmesin beni...
Gün batarken kendimi yine boğazdaki o tepede bulayım...

Rüzgar saçlarımı uçururken kendimi bütün dünyanın sahibi gibi hissettiğim,kuş olup kanatlanmak istediğim o noktada günü batırayım...
Hezarfen gibiyim ben burada;İstanbul kanatlarımın altında sanki...
Yüreği pır pır atan minicik neşeyle öten özgür bir kuşum ben artık...
Yüksekten bile korkmuyorum ki ben burda...

Gecenin hüznünü, sakinliğini soğuğunu bile iliklerimde hissedeyim sonra...
Güneş kaybolunca,saklayıp görünmez kanatlarımı...
Bir başıma otobüse bineyim;evimin yolunu tutayım, asla tamamen yalnız ya da onsuz kalmayı istemeyerek ama zaman zaman böyle bir başıma kendimle özgür yolculuklar yapmak isteyecek kadar da keyif almış olayım bugünden;güneşin doğumundan batımına dek...

ERtesi gün yeni güzel bir güne uyanayım;içimde bütün herşeyi kafamdan silip hayatla ilgili hiç olumsuz bir düşünce barındırmadan; ruhumu ve bedenimi bir günlüğüne bile olsa özgür bırakmanın verdiği huzurla kalkayım yatağımdan...

Ve bir gün önce yaşadığım tüm o duygular,mutluluklar,yorgunluklar lütfen ama lütfen rüya olmasın...

7 Şubat 2008 Perşembe

Emektar iyileşti...

Bu sabah işe geldim.Çeçilimin tavsiyesi üzerine bilgisayarım servise gitmeden bir çalıştırayım dedim.Taktım fişe...O da nesi? Çalışıyor yahuuuuu :) Sanırım geçici süreyle kafa izni yaptı.Ya da onun gibi bişey..BElki de ısıtıcının sıcağından etkilenmiş de olabilir bilemiyorum..Ama sevindim..Kendisini aramızda görmekten çok mutlu oldum çünkü öteki diz üstü(hep düz üstü diyeceğim geliyor nedense ) hiç de kullanışlı değildi...

Canım bilgisayarım benim..İyi ol emi(Tam bu noktada bilgisayar ile duygusal bir bağ içine girilir :) ) En azından ben giden kadar bozulma emektarım :) BEn gidince de bozulma hatta;çünkü seni Çeçilime bırakmayı planlıyorum..Masamla birlikte üstelik....Ahh ahh inşallah canım inşallah..

Hadi gel şimdi biz seninle kardeş kardeş çalışalım.Hem ben bazıları :P gibi senin üstüne çay kahve falan da dökmem...Öpüyorum monitöründen :) Can arkadasın Tubi :)

NOT: Bilgisayarının bakıma gitmekten korkarak(ki bunu nedense ne zaman göndercek olsak yapıyo;sanırım serviste kötü davranıyorlar tosunuma )sabaha kendini tamir etmesinden etkilenen Tubik böyle duygusal bir mektup yazmıştır..Öte yandan çok dasevindirik olmuştur...Hatta ve hatta yeni nesil bilgisayarların kendi kendilerini tamir edebilecekleri zamanların ne zaman geleceği takılmıştır kafasına...Ya da yoksa bu başlamış bile olabilir mi? Yoksa uzaylı bi çip normu çilekeş bilgisayarına mı musallat olmuştur...????

6 Şubat 2008 Çarşamba

LAPTOPA NAZIR ELMA MOLASI

Bahtsız Bedeviye çölde kutup ayısı denk gelirmiş...Bugün gidemedim eğitime yarına kaldı bugün yeni şirketimdekiler hep beraber iş yetiştirmeliymiş..Keşke orda olabilseydim :) neyse bi ay sonra bugün yeni işimde 4. günüm olacak :)

Hee bu arada bilgisayarım bozuldu..Ben de gittim içerden patronun laptopunu arakladım. Maksat işler bitsin ama öte yandan da laptop kullanmaktan nefret ediyorum..Çok rahatsız geliyor bana ve de çok düz...Ama alışmak lazım,ilerde bana bi dizüstü şart olacak bu gidişle :)

Umarım bilgisayarım bir an önce tamir olur da gelir sinir oldum ben buna yaaa...Habire yanlış yazıp düzeltiyorum tuşları yüzünden...

Şimdi saatin altı olmasını beklerken işe devam edeyim...İyi akşamlar...

Çiçeklendimm.....

Canım Arkadasım Azimlim bakın sayfamı ne kadar güzel bir hale getirdi.Benim yaptığım Headeri aldı evirdi çevirdi sonucunda da tam istediğim gibi bir sayfa yaptı bana....
Canım Azimlim çok çok teşekkür ederim sana güzel arkadaşım benim :) Çiçek açtı buralar valla...Bana bıraksan biliyosun yeri geldi mi karartmak suretiyle garip hallere sokuyorum burayı :)

Bunun haricinde sevgili arkadaşlarım;şu an sabahın 08:25 i ben işyerinde daha paltomu çıkarmadım bile çünkü donuyorum...Şimdi Hamiyet Teyze çayımı getirdi onu içerek ısınmaya çalışma çabaları içindeyim...Birazdan da kendi imalatım olan poğaçalarımdan yerim.Kemo'nun böyle erkenden işe gidip geç vakit dönmeleri en çok bu işe yarıyor.O sabahları aç kalmasın diye kolları sıvıyorum.Ben tatlılar konusunda oldukça iddialıyımdır ama artık sanırım buna da imzamı atabilirim.Boğa burcu olmam nedeniyle de evin en çok mutfak kısmıyla ilgili olduğumu söylememe gerek yok heralde...

Bunun yanında burda son 20 günüme girdim..Bugün akşamüstü işten biraz erken çıkıp yeni işimin eğitimine gidicem bir aksilik olmazsa :) Önceden öğrenmem gereken bir takım şeyler var çizim programı ile ilgili olarak..Elimi hızlandırmalıyım :)

İşte böyle....Ben şimdi yavaş yavaş işimin başına döneyim ki saat 3 e kadar elimdekiler bitsin erken çıkayım :) Öpüldünüz cancanikolarım...

4 Şubat 2008 Pazartesi

KELİME OYUNLARI-ERTELEMEK...

Üniversiteyi kazanabilmek için hayatının belki de en güzel zamanlarını ertelemek,

Sonra üniversiteyi bitirebilmek için ilk gençliği,mutluluğu ertelemek,

Hayata atılmak,mücadeleyi kazanmak için yine yeniden mutlulukları ertelemek,

Cesaretsizliğin yüzünden idealindeki kariyeri ertelemek,

Kariyer uğruna anne-baba olmayı ertelemek,

Yeterince paran olmadığı için hayalini kurduğun seyahatleri ertelemek,

Çok çalışmak zorunda olduğun için yaşlanmayı ve belki de huzurlu günleri ertelemek....

Farkında olmadan ERTELEMEK ile ilgili olarak yazmış olduğum burdaki 30 Ocak 2008 tarihli ''Hayalimdeki Basamak'' yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum..Sanırım şu anda benim için en iyi anlamı bu ertelemenin..



Hiç birimizin mutlulukları ertelememesi dileğiyle...