28 Mart 2008 Cuma

Şöyle Böyle...

--> Yazmak istediğim bazı konular var; ama cümleleri doğru şekilde toparlamak istiyorum. Bütün gün aklım işimde gücümde olduğundan tabi ki adam akıllı düşünemiyorum... Ve bu zirzop ilham perilerim ne hikmetse durup durup kağıda kaleme ya da laptopuma erişemeyeceğim zamanlarda üşüşüyorlar başıma....

Mesela trende bir yandan tutunup düşmemeye bir yandan da gazetemi okumaya çalışırken ya da gece uyumak üzere kafamı yastığa koyduğum zaman....

Yani ya burada ciddi bir peri sabotajı var ya da bu manyak periler benimle kafa buluyorlar.... Hayır yani peri bacım eşek gibi biliyosunuz ki ben yatağa kafayı uyumak için koyduğum zaman susuzluktan ölsem bitsem ya da başka ihtiyacım da olsa kalkmam!!! Kalkamammm...

--> MKA kişisi geçen pazar uzun zamandır okumadığı yazılarımı okumuş. Bakkala gidivermiştim kahvaltılık bişeyler almak için ( Evet benim kocam yeri geldiğinde ormanda yüz aslan gücünde tembel olabilmektedir :) )

Geldiğimde bana kapıdan girer girmez; ''Sultanım ( evet o padişah ben de onun sultanı modunda takılıyoruz ) ben seni hafife almışım yahu '' dedi...

Nasıl yani dedim... Çok güzel yazmışsın dedi..Hihihihihihi

Sonra da dedi ki böyle hikayeleri herkes yazar biraz komik bişeyler yazsana sen...

İyi güzel de ben mizah yazarı değilim ki..Hoş öyle eni konu başka bir konunun da yazarı değilim...SAdece amatör bir blog yazarı olarak takılıyorum ek iş olarak... O da yazmayı sevdiğimden...Yani bu durumda bu bir hobi oluyor galiba :)

-->Havalar artık geç kararmaya başladı ya saatler ileri alınınca; birazcık da ısınsa ben şu akşam yürüyüşlerine başlamayı planlıyorum ama bakalım nasıl olacak :)

-->Uzun bir aradan sonra evimi derleyip toplamayı başardım süper oldu süper.... :)

--> Dün bişey yaptım;sonra acaba doğru mu yaptım dedim kendi kendime içim içimi yedi; başkalarının etkisinde kalmaktan vazgeçmeliyim.Tabi sonra da ona üzülmekten... Aklım var benim akıllı bir insanım banane başkasının ne düşündüğünden değil mi ama :)

--> Kelime oyunlarında yeni kelime belirlenmiş;çok da güzel olmuş yazacağım en kısa zamanda umarım bu hafta içi bir ara :)

Şimdilik bu uykulu ağlamaklı İstanbul gününde işimin başına dönüyorum...Görüşmek üzere...

26 Mart 2008 Çarşamba

HAZIR MISIN? HADİ BAŞLAYALIM...

''Bu gökyüzünde her zaman bu kadar çok yıldız var mıydı yoksa ben mi görmemiştim'' diye geçirdi içinden.....

Ellerini başının arkasında kavuşturmuş; geceyi dinliyordu...Geceyi ve dalgaların duvarlara vurduğunda çıkardığı sesi....Ilık rüzgar pencerenin aralığından estikçe bunaltıcı yaz gecesinin sıcaklığını birazcık olsun alıyordu 50 metrekarelik odanın içinden....

Yataklarının içinde dönüp duranlar; öfleyip püfleyenler ve gözlerini tavana dikip derin düşüncelere dalmış insanlarla doluydu koğuş...
Her birinin ayrı hikayeleri olan;hepsi kendine göre haklı bir sebepten burada olan bir avuç insan.....Mutsuzdu hepsi....Gözlerinin ışıklarını kapıda kişisel eşyalarını teslim ederken gardiyana bırakıp üç parça çaputları ile girmişlerdi bu demir kapının ardına....

Parmaklıklarla çevrilmiş bir dünyada beklenebilir miydi bir kadının gözlerinin içinin umutla parlaması? Özgürlüğün olmadığı yerde umut yeşerebilir miydi insanın içinde?? Belki en fazla bir gün duvarların ardına çıkma umudu....

İşte o da 20 yıl boyunca bu umutla beklemişti...Bir gün bu kapıdan göğsü dik bir şekilde çıkıp hayata insanların arasına karışmayı umarak....

Sahi ne için girmişti içeri...Hatırlamak bile istemiyordu.... Tek bildiği haksız yere bunca zamandır hayattan izole edilmiş olduğuydu.....Suçsuzdu işte....20 yıldır her gece bunu söylemişti kendine...


''Ben suçsuzum....'' Ama herkes gülüp geçmişti ona ; '' Tabi kızım tabiiii zaten hepimiz suçsuzuz burda..Hepimiz....''

Bu gece işlemediği o suç için çektiği cezanın son gecesini dolduruyordu....Gece güne kavuştuğunda, şafak söktüğünde zamanını doldurmuş ve gitmeye hazır olacaktı.....

Valizini günler öncesinden hazırlamıştı...
Hayallerini,planlarını ve bir kaç küçük eşyasını özenle yerleştirmişti küçük bavula....

Kimsesi yoktu işte; onu karşılamaya hiç kimseler gelmeyecekti...Zavallı anacığını bikaç sene önce kaybetmişti....Zavallı kadın kahrından erken yaşta göçüp gitmişti.....

Yerinde doğruldu; parmaklığın ardındaki camın yanına oturdu bacaklarını toplayıp.... Bu saatlerde hava serinlerdi her mevsim... Sanki gece bitmek istemezcesine soğuk estirirdi rüzgarı...Ve bu duvarların arasında yaşamak zorunda kalan bütün insanlar nedendir bilinmez daha çok mu severdi geceyi....

Güneş kaybolup da karanlık çökünce koğuşa; en demlisinden çaylar doldurulur,türküler yakılır bazen birinin hıçkırığı duyulurdu yastığının altından....


''Elleşmeyin garibe... '' derdi Ayşe ana...''Bırakın döksün içini yavrucak..''
Ve en çok ağlayanlar yeni gelenler olurdu;eskiler zamanla kalplerinin nasır tutmasından mıdır bilinmez gözlerinin yaşına hakim olmayı bilirlerdi...
BElki bilmezlerdi de yüreklerinin sesini herkesten gizlemeyi; zehri gizli gizli akıtmayı öğrenirlerdi kim bilir.....

Güneş doğuyordu....
Son kez dalgaların kayaları dövüşünü dinlerken deniz havasını içine çekti Nazan....
''İstanbul'a gidince ordaki kardeşlerinize simit atıcam vapurdan'' dedi martılara...''Söz''....

***************************************

Demir kapının kilidi açıldığında o çoktan kapının önünde bekliyordu...Tüm arkadaşlarıyla vedalaşmış ve çıkınca buluşmak için sözleşmişlerdi....
Gardiyan kilidi söküp kapıyı sonuna kadar açtığında sıradan bir ses tonuyla sordu;

'' Hazır mısın çıkmaya??? ''

Nazan cevap verdi;

'' Hazırım....'' cevabı verirken sesindeki umudu ise sadece kendi farketmişti....

Geldiği gibi sessiz bir şekilde çıkıp gitti kale gibi duvarların ardından....

Artık hayata karşıp gidebilirdi;onunla mücadele etmek için hiç bir hazırlığı olmasa da......

YENİ SOSYAL GÜVENLİK YASA TASARISI

Günlerdir takip ediyorum ne olacak ne bitecek bu konuda diye..Kapsamın ne olduğunu bilmeyenler ve merak edenler için...Buyrunuz...Çalışan insanın emeğine saygı olmadığı gibi olan hakları da nasıl elinden alınmaya çalışılıyor siz de görün...

24 Mart 2008 Pazartesi

HEPİNİZ MİMLENDİNİZ....

doctus



Bu defaki mim konusu o her zaman birbirimizi sobelediğimiz türden değil..Bu seferki konu toplumun en küçük ve masum bireylerini ilgilendiren bir konu...Bu da çocuk istismarını engellemek amacı ile başlatılmış bir proje



Fikrimin İncegülünün ve başka arkadaşlarımın da sayfalarında gördüğüm bu yeni proje sayesinde çocukların suistimal edilmesi engellenmeye,toplum bilinçlendirilmeye çalışılmaktadır.... Biz de blog yazarları olarak belli bir okuyucu kitlesine sahip insanlar olarak buna katkıda bulunabiliriz.... Bunun için yapılması gereken üç şey var ;



1)Çocukluğunuzdan hatırladığınız ilk şarkı ve şu anda dinlediğinizde hissettirdikleri.
2)Banner
3) Çocuk istismarını durdurun" sloganının yazıda geçmesi.



Şimdi ben üstüme düşeni yapmak amacı ile bu mimi gerçekleştiriyorum..ŞU ANDA BUNU OKUDUĞUNUZ İÇİN SİZ DE MİMLENDİNİZ...LÜTFEN İHMAL ETMEYİN VE BU MİMİN GEREKLERİNİ YERİNE GETİRİN.....



Çocukluğumdan hatırladığım ilk şarkı şudur;hatta şunlardır...İkisinin da bana hissettirdikleri farklıdır...



Benim annemmmm güzel annemmm beni aaalll kollarına

Sabahları uyanınca beni okşar severdi .... Bu böyle devam eder giderdi annecim bunu bana uyurken hep söylerdi...Kokusu gelir burnuma oher duyduğumda....



Bir de şu şarkı vardır; ara sıra mırıldanırım ve hala çok eğlenirimmm....



Bak bir varmış bie yokmuş eski günlerde;tatlı bir kız yaşarmış boğaz içinde....

Bak bir sabah erkenden masal şöyle başlamış

İskelede genç kıza delikanlı rastlamış

Bakışmılar göz göze gören kimse olmamış

Fakat denizde dalga oynamaya başlamış

Lay lay lay lay lay lay lay lay lay lay llay layyy

Lay lay lay lay lay lay lay lay lay lay llay layyy





Emin olun ki çocukların istismar edilmesi yalnızca cinsel yönden taciz edilmekle (ki bu bence en en korkunç insanlık dışı olanı) olmuyor...Çocuklar küçücük yaşlarda sokaklarda çalışarak,ebeveynleri tarafından tartaklanarak,dayak yiyerek,aile içi psikolojik savaşlarda arada kalarak küçücük ruhlarının da bedenleri kadar zarar görmesi sureti ile suistimal edilebiliyorlar....

Eğer siz de bu küçük yüreklerin küçük bedenelrin zarar görmesini istemiyorsanız ''ÇOCUK İSTİSMARINI DURDURUN!!!!'' sloganını ve bu linki blogunuza ekleyiniz....

http://doctus.org/banner/banner300x250.jpg

Bir Milleti Ne Kadar Aptal Yerine Koyabilirsiniz ???

Türk Genci,devrimlerin ve cumhuriyetin sahibi ve bekçisidir. Bunların gereğine,doğruluğuna herkesten çok inanmıştır. Yönetim biçimi ve devrimleri benimsemiştir.Bunları güçsüz düşürecek en küçük ya da en büyük bir kıpırtı ya da davranış duydu mu, ''Bu ülkenin polisi vardır, jandarması vardır, ordusu vardır,adalet örgütü vardır'' demeyecektir. Elle,taşla,sopa ve silahla;nesi varsa onunla kendi yapıtını koruyacaktır.

Polis gelecek,asıl suçluları bırakıp,suçlu diye onu yakalayacaktır. Genç, '' Polis henüz devrim ve cumhuriyetin polisi değildir'' diye düşünecek,ama hiç bir zaman yalvarmayacaktır. Mahkeme onu yargılayacaktır. Yine düşünecek, ''demek adalet örgütünü de düzeltmek,yönetim biçimine göre düzenlemek gerek''

Onu hapse atacaklar.Yasal yollarla karşı çıkışlarda bulunmakla birlikte bana, başbakana ve meclise telgraflar yağdırıp, haksız ve suçsuz olduğu için salıverilmesine çalışılmasını, kayırılmasını istemeyecek. Diyecek ki, ''ben inanç ve kanaatimin gereğini yaptım.Araya girişimde ve eylemimde haklıyım. Eğer buraya haksız olarak gelmişsem, bu haksızlığı ortaya koyan neden ve etkenleri düzeltmek de benim görevimdir.''

İŞTE BENİM ANLADIĞIM TÜRK GENÇLİĞİ !
Mustafa Kemal Atatürk
Bursa, 5 Şubat 1933

Bugünlerde bir kitap okumaya başladım.Kitabın giriş kısmında Atatürk'ün Bursa Nutku'ndan bu alıntıyı yapmıştı yazar...Ülkemizin içinde bulunduğu duruma ne kadar da uygun sözler öyle değil mi? Geleceği böylesine görebilen bu kadar akıllı ve deha sahibi bir insanın yaptıklarını yıkmak ve aydınlık yerine karanlığa gitmeye çalışmak nedendir? Bu kişiler olsa olsa Hasan Sabbah'ın devamı olan bir nesil olabilir diye düşünüyorum...Çünkü başka türlüsü benim idrak sınırlarımı zorlamaya başladı artık....

14 Mart 2008 Cuma

Beklemek Sürgünü....

Denizin ortasında güvertede buz gibi sabah ayazında üzerinde yalnızca incecik geceliği olduğu halde gözlerini ufka dikmiş bakıyordu...Günün ağarmasını bekliyordu.
Artık ağlamaktan kirlenip kararmış yüzünde son bir gözyaşı damlası kurumuştu....Elleri buz tutmuştu.Hiçbirşey hissetmiyordu...Kalbindeki acı o kadar yoğundu ki vücudunun herhangi bir yerindeki fiziksel bir acının canını acıtması mümkün değildi artık...Beyni uyuşmuş gibiydi...Kafasının içinde bu yaşına kadar biriktirdiği herşey sanki bir anda silinmişti....

Ruhu bedenine yalnızca bir noktadan bağlı gibiydi...Sadece kalbi tutuyordu bedeninden kopup rüzgara karışıp gitmesini...Tıpkı ağacından kopup savrulmaya hazırlanan bir sonbahar yaprağı gibi... Kopmamasını sağlayan tek şey hayat özünü yüreğini kaybetmek istemeyişi gibiydi...

İçindeki yangını söndürmek istercesine çekti sabah rüzgarını derin derin....Bütün hücrelerine kadar en küçük en dipteki zerreciklerine kadar hissetti serinliği....

4 yıl olmuştu...Bir türlü geçmek bilmeyen koca 4 yıl...Ayrıldıklarında kadın henüz 22 yaşında tazecik bir gelindi...Yeni evlenmişlerdi...Sonra 1.Dünya Savaşı çıkmıştı ve kocası da o koca kafile ile birlikte gitmişti....

Yalvarmıştı...''Gitme ne olursun;kaçalım gidelim buralardan uzak bir ülkeye...Bizi orada kimse bulamaz...Yalnız bırakma beni ne olur..''diye... Ama genç adam bunu kabul etmemişti...Çok gururluydu....Ülkesi için birşeyler yapmak zorundaydı ve gitmeliydi...''Eğer gitmezsem ömür boyu bunun vicdan azabını çekemem'' dedi güzel gözlü karısına....''Korkma geri döneceğim...''

Sımsıkı sarılıp vedalaştıktan sonra karısını kez öpüp çıkmıştı evlerinin kapısından....Kadın açık sokak kapısının önünde sevdiği erkeğin ardından bakarken adam son kez arkasına dönmüş ve o delici bakışlarıyla öyle bir bakmıştı ki kadına;bu koskoca 4 yıl boyunca aklına çakılıp kalmıştı kadının o son duruşu....

Kocası gittikten sonra kadın hamile olduğu haberini almıştı....Onu beklerken bebekleri geldi dünyaya...Tatlı mı tatlı bir oğlan...Ona hep babasını anlatarak büyüttü oğlunu...Küçük delikanlı gurur duyuyordu babasıyla.....Anne oğul umutla evin babasının döneceği günü bekliyorlardı...

Bir gün savaşın bittiği haberi geldi....Bütün askerlerin evlerine geri dönecekleri duyurulmuştu...Şehirde bir sevinç rüzgarı dalgalanıyordu.... Sabırla bekliyorlardı adamın gelişini.... Aradan 10 gün geçmişti ki bir gün kapı çalındı...Küçük çocuk koşa koşa kapıya yöneldi.''Babam geldi;babam geldi.....'' Kadın yüzünde şaşkın bir tebessümle hemen kapıyı açtı....

Karşısında hiç tanımadığı bir adam dikiliyordu....

-Burası Ahmet Bey'in evi mi?'

- Evet buyrun ben eşiyim....

-Hanımefendi ben eşinizin cepheden arkadaşıyım....Size bir haber getirdim Ahmet'ten....

O an sanki bütün dünyası başına yıkılmıştı genç kadının.... Adam elindeki zarfı uzattı...Kocası son saldırıda ağır yaralanmış ve artık daha fazla yaşama gücünün kalmadığını anlayınca ona son bir mektup yazabilmiş ve bunu da ulaştırması için arkadaşına vermişti....

Gözyaşları içinde elindeki zarfı açtı kadın....

***********************************************

'' Sevgilim;

Şu anda bu mektubu okuyorsan bil ki ben sana verdiğim sözü tutamadım ve evimize geri dönemedim....Emin ol ki böyle olmasını asla istemezdim....Hayatımda en çok değer verdiğim iki varlığımı bir başlarına bırakıp gitmeye gönlüm hiç razı gelmese de artık yolun sonuna geldiğimi hissediyorum....

Sensiz geçen bu 4 yıl benim sürgünümdü....Bir gün biteceğini umduğum;sabrettiğim kavuşma umudu ile bekleyip durduğum bir sürgün...Her gece yattığımda senin uzun saçlarını güzel gülüşünü;yanaklarımı okşayan pamuk gibi bembeyaz yumuşacık ellerini düşündüm....Bunlarla avuttum kendimi....

Ama başaramadım.....Artık son gücümü de tükettiğimi hissediyorum....
Senden son bir isteğim var...Sen çok güçlü bir kadınsın....Yine öyle olmanı dayanmanı ve oğlumuzu büyütmeni istiyorum...TEk başına çok zorlanacaksın zaman zaman bunun farkındayım ama ne olur pes etme ve diren bu hayata....

Sizi herşeyden çok seviyorum....Zamanı geldiğinde görüşmek üzere...

Kocan....
*****************************************
Bu haberi aldıktan 3 gün sonra oğlunu da alıp hiç kimselere haber vermeden bir gemi yolculuğuna çıkmıştı....Biraz uzaklaşmak ve onsuz hayatı nasıl devam ettireceğine karar vermek zorundaydı....Ama o kadar güçsüzdü ki....
Güneş yavaş yavaş doğmaya başlamıştı....Gözü denizin dalgalarına takıldı...Şimdi kendimi şuradan bıraksam.....Dibe insem;insem.... Sonra bir vurgun yesem ve tatlı bir sarhoşluktan ölümün kollarına geçsem ve sana kavuşsam.....
Usulca kenar korkuluklarına yaklaştı güvertenin.....Ayağını şöyle bir uzattı ve arkasından duyduğu sesle toparlanması bir oldu....
''Annecim;napıyoşun oyda??''
Küçük oğlu gözlerini ovuştura ovuştura annesine bakıyordu şaşkın gözlerle...Neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordu....Gidip hemen küçük yavrusuna sarıldı kokusunu derin derin içine çekti....
''Hiç bişey yapmıyorum kuzum..Uykum kaçtı biraz hava alıyorum''....
Oğluna baktı;onun gözlerine....Aynı babası gibiydi bu gözler...Tıpkı....Sonra ona yine usulca sarılıp mırıldandı içinden ;'' Sırf senin için oğlum bu hayat denen sürgüne katlanacağım;sırf senin büyüdüğünü ve baban gibi bir adam olduğunu görebilmek için...''
Sonra oğlunu kucağına aldı ve birlikte kamaralarına doğru ilerlediler... Bu esnada güneş çoktan doğmuş ve güzel yüzü ile yeni bir günü aydınlatmaya ve beraberinde yeni umutları da getirmeye başlamıştı bile...

10 Mart 2008 Pazartesi

Bir Zarife Gördüm Ama Zilsiz'inden....:)

Öncelikle saat 13:00 de Taksim'de buluştuk Zilsiz Zarifem'le....Bir hayli zamandır görüşmeyi planlayıp planlayıp denk getiremiyorduk ve bu hafta çok önce plan yapmadan buluşmayı ayarladık ve sonunda başardık...Buluştuğumuzda ikimiz de çok heyecanlaydık... Buluştuktan sonra öncelikle birazcık dolaştık ve Diloşumla kuzimin düğünü için bana elbise baktık;sonra o bana aynı elbiseleri daha uygun fiyata Beşiktaş çarşısında bulacağımızı söyleyince bir yere gidip oturmaya karar verdik....

Aslında ben çok merak ettiğim için Mihrimah Sultan'a gidecektik ama hava o kadar güzeldi ki BAŞKA bir yöne yönelerek açık havada oturabileceğimiz bir yeri tercih ettik ve yukarıda resmini görmüş olduğunuz Limonlu Bahçe'ye gittik...İyiki de gittik çünkü küçük bir bahça içinde limon ağaçlarının arasında çok hoş bir mekandı...

Limonatalarımızı içerken bir hayli koyu bir sohbete daldık...Konudan konuya atladık :) BEn kendimi böyle sanırdım ama bir tek ben değilmişim meğerse :) Blog aleminden iyi anlaştığım kişiler arasındaydı ama bu kadar kafa dengi olduğumuzu,çok çok güzel vakit geçireceğimizi ve bu kadar güzel bir arkadaşlık kuracağımızı hiç tahmin etmemiştim..SAnki biz önceden de tanışıyorduk da sadece bir haftadır görüşmemiz gibiydi...
BEni beklerken Zarifem'in eline bir kart tutuşturmuşlar ve biz de bunun üzerine orayı bulup fal baktırmaya karar verdik...Arayışlar sonunda bulup önüne geldikten sonra hoşumuza gitmedi ve oradan uzaklaştık :) Napsak derken Yeşilçam Cafe^ye gidip kahvelerimizi söyledik... Kahvelerimizi içip kapattıktan sonra yanımıza orada fal bakan bir bayan geldi...İnanılmaz bir enerjisi vardı ve bizim fallarımıza baktı...Enerjisi öyle yoğun öyle pozitifti ki yanımızdan gittiğinde ikimizde bir hoş olmuştuk ve mutlu olmuştuk...
Daha sonra Beşiktaş'a indik ve Beyoğlu'nda beğendiğim elbisenin aynısını dörtte biri fiyatına bulduk... Şans işte....O işi de hallettikten sonra karnımızın çok acıktığını hissedip bir yere girdik ve kumpir yedik... Sonra oradan çıkıp Starbucks'a gittik ve kahvelerimizi aldık.... Saate baktığımızda 6 saattir birlikte olduğumuzu görüp zamanın nasıl geçtiğine şaştık kaldık...
Kahvelerimizi yudumlarken Kemo'yu bekledik...Sonra o gelince beni aldı ve vedalaştık arkadaşımla...
Bir de kendisi çok düşünceli bir insan gerçekten...Bana yeni iş hediyesi olarak çok tatlı bir kalemik almış;yanındaki küçük ayıcık da üstüne bastırınca şarkı söylüyor :) REsmini çekmiştim ama beceremedim;artık Kemo gelince atarsa bilgisayara inşallah....
İşte böyle çok güzel bir Cumartesi geçirdim;çok mutlu oldum ve çok eğlendim...Ayrıca da çok iyi bir arkadaş edindim...Eminim bundan sonra sık sık görüşeceğiz :)

7 Mart 2008 Cuma

Merak edenler için son günlerde ben ve bir sobe...

Herkese merhabalar... Sesimin soluğumun çıkmadığını söyleyenler için kendimden haberdar edeyim dedim...

Çoğunuzun bildiği üzere bu hafta yeni işime başladım.:) Çok keyifli bir başlangıç oldu. Öncelikle benim için göz koyduğum konumdaki masayı verdiler bu çok iyi oldu.Tam köşede ve cam kenarında dışarı baktığında caddreyi görüyor ki zaten ofis cadde üzerinde...Gün ışığı direkt giriyor çalıştığım ofiseve çok mutluyum bu sebeple...

Günler çok çabuk geçiyor;nasıl akşam oluyor anlamıyorum...Yapmaya başladığım şeylerden de son derece keyif alıyorum :) Öğrenmek hele de istediğin alanda birşeyler öğrenmek çok çok güzel...Bir de farkettim ki insan istediği şeyleri daha duru bir zihinle öğrenebiliyor..Yani aklını gerçekten yaptığın işe veriyorsun ve çalışırken çok keyifli vakit geçiriyorsun...Mutluyum yahu... :)

Bu hafta devam etmekte olan bir proje için arkadaşlara yardım ettim..Hatta verdiler çizim bile yapmaya başladım.Yaptıkça fakültedeyken yaptığım projeleri hatırladım...Yani bilgiler saklandıkları yerlerden geri çıkıyorlar ve ben çok heyecanlanıyorum tüm bunları yaparken...

Önümüzdeki hafta yeni bir projeye başlayacakmışız...BEn sıfırdan öğrenmeye başlıycam en başından A'dan Z'ye...Bunu yaparken de bütün dikkatimi toplamam gerek.Hatta belki de akşamları da evde çalışmam lazım gelebilir...O yüzden haftaiçi yazı yazamayabilirim;haftasonu yazarım....

Bunun yanında işyerinde msn açmıyorum.Hatta bundan sonra da açmamayı düşünüyorum... Çünkü böyle çok güzel çalışıyorum ve öyle de devam etsin istiyorum.Bana ulaşmak isteyen arkadaşlarım bana mail atabilir yada telefonumu bilenler oradan ulaşabilir :) Bir de msn den çevrimdışı yazın siz ben size cvp veririm akşam açtığımda...

Blogları akşamları takip etmeye özen gösteriyorum....

Trenden işe gidip gelirken biraz yürüme mesafem var ve sanırım bu yürüyşler bana iyi gelmeye başladı ki tartıda değişikler bile olmaya başladı süper valla :) Haftabaşından bu yana 1,2kg gitmiş bile ne güzel değil mi :) Ama ben biliyordum neden kiloların yapıştığını bana hep oturmaktan ve sıfır hareket yüzündendi...

Bir de Didocum beni sobelemiş yaptığım en lüzumsuz alışveriş konusunda.Onu da yazıp işime geri döneyim...
BEn eşime sordum geçen akşam sence yaptığım en lüzumsuz alışveriş nedir diye...Önce yaptığın lüzumsuz alışveriş yok dedi...Sonra ben yok mutlaka var dedim ve onun aklına geldi...

Geçen sene eczaneden yemeklerden önce bol suyla alındığında midede şişen ve tok tuttuğu söylenen bitkisel bi zımbırtı almıştım. Sonra o zımbırtı bana mide sancısı çektirmekten başka bişeye yaramamıştı...Evde mutfakta bir dolabın içinde öylece duruyo ve Kobacan onu her gördüğünde benimle kafa buluyor :) İşte böyleee ...

Kendinize iyi bakın;görüşmek üzere ve de iyi haftasonları....

3 Mart 2008 Pazartesi

Duvarın Ardı....

Onun duvarları vardı...
Görünmezdi....
Geçilmezdi....

Bir gün bir kız çıkageldi...Uzak diyarlardan...
Duvarın önünde durdu bekledi...BEkledi...BEkledi...
Dokundu sıcacık elleriyle buz gibi dokusuna...
Duvar ürperdi....

Sonra sen ona dedin ki; giremezsin içeri ben istemezsem eğer...
Git buradan....
Kırıldı tazecik yüreği bir ilkbahar dalı misali...Çıt...
Sonra ela gözlerinden iki damla yaş süzüldü sessiz sessiz ve duvarın üzerinde yükseldiği toprak parçasına damladı...Pıt..Pıt...

Arkasını döndü,yürümeye başladı usulcana....
Birkaç adım sonra bir ses işitti ardından....
Duvar;gözyaşlarının damladığı noktadan itibaren yeşermeye başlamıştı... O sert taş görüntüsü yavaş yavaş yumuşuyordu ve toprağa dönüşüyordu...Sonra çıtırdamaya başladı.....
Yeşermekte olan toprak yavaş yavaş aşağı süzüldü ve duvar yıkıldı....

Yıkılmış duvarın ardına baktığında karşılaştığının hayatının sonuna kadar görmek isteyeceği gözler olduğunu henüz bilmiyordu....