14 Temmuz 2015 Salı

Düş....Uyanış....

''Garip düşlerim var benim...
Tanımlayamadığım değişik ruh hallerim de...
Geceleri düşler diyarına daldığımda sürekli aradığım ve bulamadığım birşeyler...
Değişik mekanlarda ilginç kovalamacalar sürekli birilerinden kaçışlar ya da birilerini kurtarmaya çalışmalarım...
Ve korkularım var; kaybetmekten korktuklarım, yeniden yaşamaktan korktuklarım, hiç yaşayamamaktan endişe duyduklarım...
İçimde biriktirdiğim cümlelerim var;sessizce yüreğimin dolaplarına kilitlediğim...

Dudaklarımdan dökülemeyen; söylersem de birileri incinir diye hiç söyleyemediğim, söyleyemediğim için de sürekli kendimi incittiğim...''


Yukarıdaki cümleleri çok uzun zaman önce yazıp bırakmışım burada... Uzun zaman ellememişim..Tozlanmış kalmış...


Çok kendi kendimle kaldım ya bu sıralar... İçime döndüm,konuştum,anlaştım kendimle.

İç sesime döndüm ve bana dedi ki '' Yaz...Tekrar yaz...Sen yazdıkça beni daha çok dikkate alıyorsun, daha fazla sensin... Duvarların daha az...''

Zehirli elmayı ısırıp yıllarca uyuyup uykusundan uyanmış prenses gibiyim şu sıralar....
Yeniden doğmuş gibiyim ya da...
Kış uykusundan uyanmış gibiyim, üzerime serpilmiş olan ölü toprağı kalkmış gibiyim...

Yazmam gerek... Hazır bu yükleri de atmaya başlamışken belki de biraz daha ileriye götürmek ve iyice hafiflemek, paylaşmak, paylaştıkça çoğaltmak...

Düş bitti... Artık uyanmak vaktidir...


20 Mart 2014 Perşembe

KIZIMA MEKTUP...

Hayat öyle birşey ki kızım...

Yaşadıkça, hissettikçe, saçlarını savurduğu sürece anlayacaksın ne kıymetli olduğunu...

Hep duyardım; '' Bir kadının otuzlu yaşları onun için çok özel ve kıymetlidir'' diye. Ne kadar da doğruymuş meğer...

32 yaşındayım ve hayatımın hiçbir döneminde kendimi bu kadar tamamlanmış hissettiğimi hatırlamıyorum. Anneyim, eşim, iş kadınıyım. Dışarıdan bakıldığında otuzların başında görünüyor olmakla birlikte içimde 17 yaşında bir genç kızın enerjisini hissediyorum. Resmen ışıldadığımı hissediyorum. Bu o kadar mutluluk verici ki...

Ayaklarım yere basıyor, hayatımda hiç sahip olmadığım bir özgüvenim var. Verdiğim kararların,söylediğim sözlerin sonuna kadar arkasında durabilecek durumdayım. Cesurum.

Kimseye ihtiyaç duymadan, tek başıma dışarı çıkıp bundan keyif alabiliyorum. Düşün bir bu ne kadar önemlidir aslında. Öyle yanlış büyütüldüm ki hep başkalarına ihtiyacımız olmalı sandım. Ne büyük yanlış oysa.Kendi kendine yetebilmektir asıl olan...

Bu günceyi ne zaman iletirim sana bilmiyorum... Belki sen de benim şimdiki yaşıma geldiğinde, belki saçlarımdaki beyazlar artık hiçbir boyanın kapatamayacağı kadar arttığında...

Hayat çok güzel kızım.....

İçinden geldiği gibi yaşamak, yüreğini özgür bırakmak, kendine anlamsız sınırlar koymamak... Ben bunu hep yaptım bu zamana kadar.. Artık yapmamaya gayret ediyorum. Bazı şeyleri içinde tutmaktansa dışarı vurmak her zaman daha iyidir... Bazen acı da verse çok acıtsa da yüreğini yaksa da kendine ve sevdiklerine karşı dürüst olmak her zaman daha iyidir... Acı bir şekilde çeker gider yüreğinden; hiç geçmeyecek sanırsın seni hiç terk etmeyecek sanırsın ama bir gün bir bakarsın yüreğini kavuran o yangın uçar gider...

Aşık ol kızım...

Tüm yüreğinle,ruhunla ve bedeninle... Taparcasına sev, acımak pahasına sev... Ama öyle bir adamı seç ki bunun için; sana baktığı zaman gözleri ışıldasın,yüreği yansın, zorluk çeksin nefes almakta... Öyle sev ki seni hayattaki herkesten daha değerli noktaya koysun yüreğinde. Belki onu bulana kadar acılardan geçeceksin belki de çok şanslı olup erken karşılaşacaksın onunla... Sana tavsiyem acı çekmek pahasına vazgeçme gerçek aşkı bulmaya çalışmaktan... Bir gün karşılaşacaksın, bir gün babanın beni bulduğu gün kadar şanslı olacaksın biliyorum...

Gülümsemekten hiç vazgeçme kızım...

Senin içinde öyle bir ışık var ki, adın gibi.... O ışığı tüm evrene yansıtmalısın... Hep böyle yüreğinin içiyle gül...

Bu hayatta fark yarat kızım...

Herkes gibi olma, sıradan olma... Deli ol, uçuk ol, farklı düşün... Ama sıradan olma... Unutma fark yaratanlar iz bırakır ve iz bırakanlar unutulmaz... Hayatına dokunduğun her insanda o temasın izleri kalsın....

Haksızlığa izin verme kızım...

Her zaman adil ol. Hem kendine karşı hem de çevrendekilere karşı...

Vazgeçme kızım....

Yaşamaktan, hissetmekten, gülmekten asla vazgeçme.... Her ne hissediyorsan en derinine kadar sonuna kadar hisset...

Bil ki her ne olursa olsun, ne yaparsan yap hep arkanda olacağım....

Belki hatalar yapıp üzüleceksin, çekinmeden paylaş benimle. Hatalarında da her ne pahasına olursa olsun yanında olacağım... Belki paylaşırsan beraber dersler çıkarırız bunlardan... Belki annen de geçmiştir aynı yollardan ve azaltabilir yüreğinin sancısını...
Çünkü bazen ailene sarılıp ağlamak o sıcaklığı duyabilmek en büyük tesellidir... Bundan hiç vazgeçme, bu fırsata sahipken, onlara sarılıp ağlayabiliyorken bunun değerini bil... Çünkü bazen hayat alıyor bu fırsatı elinden ve sen kendi kendinle baş başa kalıveriyorsun...

Bazen hayatın telaşına kapılıp seni unuttuğumuzu düşünürsen kabuğuna çekilme sakın...Çığlık at, bağır, ağla ama dikkati üzerine çek her ne pahasına olursa olsun... Ben bunu hiç yapmadım, hep kabuğuma çekildim...Bir noktadan sonra o kabuk o kadar kalınlaşıyor ki onu kırıp çıkamıyorsun ve kendi içinde boğuluyorsun...

Sen çok değerlisin... Ve sadece sen olduğun için değerlisin...

Seni çok seviyorum......

ANNEN...



10 Ağustos 2012 Cuma

ZAMAN...

Ne garip hayat...
Bir gün bakıyorsun küçük bir çocuksun; koşup oynuyorsun öğlen gelen dondurmacı amcanın arabasını gözlüyorsun yola bakıp bakıp...
Bir gün bakıyorsun kucağında kendi çocuğunla geçmişe bakıp çocukluğunu özlüyorsun...
Bazı şeyler büyüdüğümüzü bir süre sonra ise artık yaşlanmaya başlayacağımızı gözümüze gözümüze sokar hale gelmeye başladı sanki...
Mesela bugün televizyonda bir yarışma programında Zeki Müren taklidi yapan birini görünce ben çocukken sağ olduğu ve rahmetli babaannemin onu ne kadar da çok sevdiği geldi aklıma...Çok severdi onu dinlemeyi ve eşlik ederdi...Sonra TRT kanallarından hangisinde bilmiyorum ama sürekli Türk sanat müziği konserleri olurdu ve dedemle birlikte izlerlerdi mutlaka...Çok sıkılırdık biz küçükler; hatta içimiz kararırdı bile diyebilirim.Şimdi bakınca aslında ne anıları düşünerek dinliyorlardı kim bilir diyorum.Ben sevdikleri şarkıları dinlerken artık onları anıyorum özlemle, yoklar artık ikisi de...Halbuki ne kadar önemli bir parçasıydı onlar çocukluğumun,ergenliğimin...


Garip diyorum ya hayat. Anlamını çözmeye çalışıp da çözemediğin karman çorman bir bulmaca işte.Sürekli mutlu olmayı istemek, bazen çabalayıp çabalayıp beceremediğin gibi istemeden çevrendekileri de üzmek...Bazı şeyler için ne kadar çabalasan da başaramıyorsun tek başına. İçindeki yalnızlığı söküp atmak ve yanındakine sarılmak istesen bile öyle uzun zamandır işgal eder olmuş ki seni o yapamıyorsun. Sanki onu atarsan yerine yeni bir şey koyamayacaksın da öylece bomboş kalacak...

Kobacan bana hep der ki; '' Sen hep karşındakinin seni anlamasını bekliyorsun ama bu hiçbir zaman olmayacak.Tam tersi sen karşındaki anlamaya çalışmalısın.'' Galiba bu cümlenin tam olarak ne anlama geldiğini anlayabildiğim gün hayatın anlamını bulmaya bir adım daha yaklaşmış olacağım.

Öyle uzun zamandır yazmıyorum ki...Anıları duyguları kafamda biriktirip duruyorum yalnızca.Artık kalabalık yaptıklarını ve bir kısmını dışarı atmak gerektiğini ise sürekli başım ağrımaya başladığı zaman anlıyorum. Ne çok dökerdim içimi satırlara eskiden.Şimdi hep bir bahanem var sanki.Sanki yazınca düşüncelerimle yüzleşip de görmek istemediklerimi mi göreceğimden korkum acaba???

Zorlanıyorum bu sıralar.En basit şeyler bile zorluyor bazen beni.İçimde yapacak enerjiyi gücü bulamıyorum.Başımı alıp gitmek,bir akşam vakti sahilde çıplak ayaklarım suya değerek bir iskelenin kenarında oturup dalgaların kıyıya vuruşunu dinlerken karşıdaki ışıkları izlemek istiyorum....

Sonra huzur içinde uykuya dalmak...
Gözümün içine batan sabah güneşi ile yeni güne uyanmak...
İçimdeki boşluğu o güneşle doldurup bir daha hiç boşaltmamak...
Mutluluğu ve gülümsemeyi hiç kaybetmemek...

28 Nisan 2012 Cumartesi

OTUZ BITERKEN...

* Hayatimdaki en büyük bosluk doldu.Anne olarak karsiladim yeni yasimi...
* Universiteden mezun oldugumdan beri ilk kez bu kadar uzun süre evde oturdum.
* Bir insani birey haline getirmenin ne kadar zor ve sabir gerektiren bir iş oldugunu deneyimleme firsatina sahip oldum
* Karsiliksiz sevginin ne kadar buyuk bir mucize oldugunu hissettim.
* Sevdiklerime daha bir kucaklayarak sarilmayi ogrendim.
* Omru hayatimin en yuksek kilosuna cikip da inerken tartida 7 li rakamlara sevinilebilecegini ogrendim.
* Cennetin de cehennemin de insanin icinde oldugunu ogrendim..
* Sevdigin dostlar tarafindan yapilan bir surprize nasil cocuklar gibi sevinilecegini ogrendim.
*Evdeki huzurun en buyuk zenginlik oldugunu deneyimledim...
Otuz yili bitirirken ben kendimin herseyden daha degerli olmasi gerektigini, ben iyi olursam herseyi daha iyi hale getirebilecegimi kesfettim...Ve gelecek gunlerin artik tamamlanmis bir aile olarak cok daha guzel olacagini...

18 Nisan 2012 Çarşamba

IŞIK DURU ILE HAYAT

Canakkale'deyiz...Eceabat'ta deniz kenarinda az sekerli sabah kahvemi yudumluyorum.Dun pastanenin orada gordugum insanlarla iki laf etmeye calisan yasli amcayla ilgili bir iki satir yazasim var.Icime dokunmus onun kimsesizligi.Oturabilir miyim diye soruyor fakat bos koltuga ragmen yer yok diyorlar.Ellerini arkasina baglayip sessizce uzaklasiyor.uzuluyirum; ne zaman bu kadar uzaklastik insanligimizdan BİZ? Ya da insanlar hep mi boyleydi
?Mayis 2011 den beri yazmamisim buraya.Neredeyse bir yil olmus.Duru'nun gelis hikayesini yazmaya niyetlenip yarim kalmis hevesim.Simdi 6.5 aylik olmus minigim.Bundan sonra kagidi kalemi alsam elime kizim bir 30 yil sonra okur mu bu satirlari???

11 Mayıs 2011 Çarşamba

Yeniden....

Olmayan zaman hicbir zaman olmayacak anlaşılan... Yeniden ele almak gerek kalemi... Bu sefer yeni bir hikayeyle, mutlu bir yolculukla ustelik....
Cok yakında.....

30 Temmuz 2010 Cuma

İSTANBUL'A...

Tenimde sabah güneşi, saçlarımda Boğaz'ın rüzgarı, denizin orta yerinde, vapurun en tepesinde, kulağımda çok sevdiğim bir ezgi... Yarım şekerli keyif çayım ve ben... Ne kadar uyumlu bir çift olduk şu manzaraya karşı...
Akşamları vapurun peşinden çığlık çığlığa gelsin diye yalvardığım ama gelmeyen martılar sabah açlığından olsa gerek Haydarpaşa'nın çıkışına kadar yolcu ediyorlar beni kocaman kanatlarıyla... El sallıyorum onlara; yarın yine görüşürüz...
Biliyorum başka hiçbir şehir yaratamaz bu duyguyu bende.. Hiçbir başka ülkede yok bu tılsım... Sırf seninle yaşıyoruz diye sunmuyor musun bunca sıkıntıyı bize be İstanbul?
Sadist mazoşist bir ilişki oluşmuş aramızda... Sen can yakmaktan hoşlanıyorsun; bizse senin tarafından acıtılmaktan ... Ama o kadar nefes kesici oluyorsun ki zaman zaman, değer sana be güzelim... Sırf insanı sarhoş eden bu rüzgarın için bile değer sana..
Çok zorlanıyorum bazen.. Kendimi tanımlamakta, yakınlarıma kendimi anlatmaya çalışmakta.. En zoru da ne biliyor musun? Zaman zaman içindeki coşkuyu, aşkı, hüznü, siniri karşındakine ne kadar istesen de anlatamıyorsun... Bazen senin çocuk gibi heyecanlanarak paylaştığın şeylere insanlar öyle boş gözlerle bakıyorlar ki pırıltını söndürüyorlar...
Seni bir de bunun için seviyorum.. Sözcüklere ihtiyacım yok sana içimdekileri anlatmak için... Yüreğimdekileri rüzgara bıraktığım an ruhumu okuyorsun sen benim...