27 Eylül 2007 Perşembe

Tubik Uyku Gezegeninden Bildiriyor...


Günaydın kardeşlerim,ablalarım,abilerim,bacılarım,teyzeler ve amcalar!!! Şu elimde görmüş olduğunuz 6 adet pil 1ytl yalnızca bununla da kalmıyor bir de şu elimde görmüş olduğunuz pilot kalemi veriyoruz o da yetmiyor şu silgiyi de size hediye ediyoruz diye başlamayacağım tabi ki. Tamam trenle eve dönerken her dakika bir amca çıkıp bu cümleleri kuruyo ve ben bu konuda ciddi bir staj yapabilirim.Hatta işsiz falan kalırsam dilenci kadınlardan da bir sürü şey öğrendim...Sesimi bööyle acıklı acıklı yapıp Allah rızası için çocuğuma bir ekmek parası diye gezinirim.Ama sanırım bunun için öncelikle bir çocuk edinmem lazım...Acaba arkadaşlardan rica etsem çocuklarını ödünç veren olur mu?Çocuklarınızın haftalığını da vericem merak etmeyin.. Allah Allah yaa ne diyorum ben bir anda konudan feci şekilde sapıverdim...Ne diyorduk efendim? Heh hatırladım.Bir alt paragrafa buyrunuz esas konumuza geçiyoruz....
Anacım gözümden şıpır şıpır uyku damlıyor.Hatta kafamı masaya yapıştırmamak ve deriiinnn uykulara dalmamak için kendimi çok zor tutuyorum desem yeridir...Patrona yakalanma riski olmasa bir dakika dahi durmam duramam bünye izin vermez zaten kendimi frenlemeye..Velhasıl kelam işte bazı şeyleri ne kadar istesek de yapamıyoruz.Bunun için saat 12 yi beklemem gerekiyor.12.00-12.30 arası masamda siesta yapıyor olacağım çok süper olacak...Bir de üşüyorum ki sorma gitsin...Gelirken üstüme giydiğim hırka yetmedi bir de burdaki kalın yeleği geçirdim üstüme.Tamam mor rengin üstüne kahverengi biraz kıro bir görüntü yaratıyo ama hiç umrumda değil valla..Zaten millet gözlerimdeki uykusuzluğu görünce renk uyumsuzluğuna pek dikkat edemiyor dikkatleri dağılıyor gibi de geldi bana....
Heder oldum,sefil oldum ve artık deliksiz uyumak istiyorum...Gece sahur hazırlamak için kalkarken saatteki rakamı pano ölçüsü sandım zaten rüyamda da pano dizaynı yapıyodum :S Ne kadar çalışkan bir eleman olduğumu görüyorsunuz değil mi? Yani kim gece uykusunda bile çalışacak kadar fedakardır ki di mi ama.....
Yok yok bu böyle olmayacak.Gece arada uyanınca mahvoluyorum ben yaw...Düşünsenize uyumayı bu kadar çok seven bir insan için nasıldır bu durum...Zaten Kobacan sahurda güldürdü beni; tostunu yerken kafası tabağa doğru gidiyordu :D Ciddi ciddi uyku moduna geçti ve kafa düşmeye başladı...Allah'tan yarı yolda yakaladım da zavallı kocacığım masa tarafından darbe almaktan kurtuldu :D
İşte ben böyle bir hal içindeyim bu aralar. Hee bir de arada aksırıp tıksırıyorum... Hapşuruyorum..Sanırım Pazar günkü sultanahmet macerası ile vapurda üşüyerek çay içicem diye tutturuşumun bana vergileri ile geri dönüşüdür bu...Hey hattt Üstüne bir de üşütsem tam olcam yani...Aslında geçenlerde Seçil'e teklif etmedim değil;hafiften üşütmüş gel dedim yüzüme bir hapşuruver Allah rızası için, ben de rapor alıp 3-5 gün yatıverem evde diye ama yemedi...Halbuki ne güzel olacaktı;Oturma odasında battaniyelerimi alıp TV nin karşına yatacaktım;sıcka sıcak ıhlamur,çorba,sahlep,sıcak çikolata içip kocama naz yapacaktım. O da hastayım diye bana kıyamamyım her istediğimi yapardı ya da beki de yapmazdı ama yapardı yaa yazık değil mi bana? (Yapardın di mi? )
Ne olacak bu halim acaba bilmiyorum ki...Bak şimdi yine esnemeye başladım görüyor musun? Bir de gelmişler yan masada yok sabit kontak yok 4x2 yok bilmem ne bişeyler sayıklayıp duruyolar...Bir de bana soruyorlar Tubik Masif kontakla sabit kontağın ne farkı var diye...Ben ne bileyim kardeşim yahu, ben bu şirketin bilir kişisi miyim ki? Zaten uykumdan zorla uyanıp gelmişim...Bir de ağlamaklı olmuşum evden çıkmadan ben işe gitmek istemiyoruuuumm diye. Zaten tamamen karşıyım bu düzene.Sen 365 gün 6 saatlik zaman diliminde sadece 14 gün tatil yapabil..Kardeşim bu Kölelik yani başka da bişey değil....Çok doluyum bu konuda çookkk yani şimdi bir konuşmaya başlasam ohoooo bu yazı uzar gider...Ben en iyisi bu yazıyı burada keseyim ve özel sektör çalışan köle olarak işime gücüme geri döneyim.... Cuma yazısında görüşürük canlarrrrr....Tabi yazmaya mecalim olursa...Hoş hoş kalın,birbirinizi kızdırmayın,sevin tamam mı? çüüüüüüüüüüüzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzzz.................




25 Eylül 2007 Salı

6. Ay Dönümü,Vapur,Gülhane Parkı,Sultanahmet....

İşte geldim burdayım....Aslında dün yazacaktım ama resimsiz olmaz dedim bugüne bıraktım..Eee özlediniz mi bakim beni? :) Bunalımlı geçen geçtiğimiz haftanın ardından çok iyi hissediyorum kendimi..Çok mutluyum,huzurluyum...Umarım böyle devam eder bu ruh halim...Tek sorunum biraz uykusuz olmam ama olsun,en büyük sıkıntımız uykusuzluk olsun di mi ama :) Eveet işte geçen Pazar günümün özeti....
Pazar günü (23.09.2007 ) bizim evliliğimizin altıncı ay dönümüydü..Kobacan Cumadan bana seni gezmeye götüreyim Kadıköy'e demişti.Nostalji yapacaktık ama sabah kalkınca fikir değiştirip Sultanahmet'e gitmeye karar verdik. Hani hazır Ramazan ayı da mevcudiyetini korurken bakalım nasıl oluyormuş diye...Bindik trene indik Haydarpaşa'ya koştuk hemen motora atladık :)

Ben tabi biraz çılgın bi kişilik olduğumdan tutturdum yukarda oturucam diye bu resmi çektirirken yedim boğaz ayazını dondummm :)

Sonra Eminönün'ne yanaşırken bu gemiyi gördük...Kız sen ne süslü şeysin öyle bayıldım valla :)

Sonra Eminönü'den yürüdük yukarı doğru,saat daha erken olduğu için Gülhane PArkı'na girdik. Geçen sefer sonu nereye çıkıyor görememiştik bu sefer öbür ucuna kadar yürüdük.Sanırım Sarayburnu idi orası...


İşte bu yolu yürüdük :) Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkındaaaaaaaa.... :) Orda bi adama at kestanelerini topluyordu.Kocamanlar ama bir görseniz.Ben dedim ki soralım çünkü bildiğim kadarıyla yenmiyor. Meğersem onu kaynatıp içince şeker hastalarına iyi geliyormuş.Bir şey daha öğrendim bak görüyo musun...




Gülhane Parkı'nda minyatür bir Galata Kulesi vardı. Kemocanım beni Galata Kulesi yerine bununla kandırdı gel resmini çekeyim diye....Ben de onunkini çektim tabi :)



Sonra Yerebatan SArnıcı'na girdik...Rezil İstanbul'lu ben daha hayatımda ilk defa girdim...Çok büyüleyici bir havası vardı..Ama her dakika da gidilmez yeter bi kere;klostrofobik olurum sonra :P




Ordan çıktık Sultanahmet Meydanı'na gittik.CAminin ordaki sıra sıra banklarda oturup dinlendik.Yoldan geçen turistler hakkında yorum yaptıkk (Ay ne ayıp cık cık cık ) :)




Sonra iftar saatine doğru önce ne yiyeceğimize karar verdik ve yemeklerimizi alıp piknik moduna geçtik :) O kadar kalabalıktı ki anlatamam.....

Burda bizim Kobcan artık iftar olsun diye bekliyor...Zavallı kocacım çok acıktı,ama haklı çook yürüdük....


Şekilde görüldüğü gibi ben burda donuyorum :) Ama ciddi soğuk vardı hatta iftardan sonra yemek yediğim için ciddi ciddi titremeye başladım...Sonra Kemocanım bana sahlep ısmarladı.. Off çok güzeldiiii....Ondan sonra nargile içecekti ama çok kalabalık olduğu için gitmeye karar verdik.ÇAyımızı da vapurda içeriz dedik ....



Sonra Osmanlı macunlarımızı aldık..Kemo yiyemedi çok geldi ona ben de kendiminkini bitirdim onunkinden de azıcık yedim ama yemesem iyimiş.Fazlaca yoğun bişey midem bulandı Kobacan bana güldü :) SonraTramvaya bindik,Eminönü'nden vapura...Vapurda dışarda oturduk;dona dona çayımızı içtik....(Nihayet bu keyfi yaşadım ) Manzarayı seyrede seyrede Kadıköy'e geçtik.Sonra evimize ulaştık...
Eve geldiğimizde soğuktan kıpkırmızı olmuştum ve de başım felaket ağrıyordu.Eh tabi o kadar soğuğu yersen olacağı bu Tubik migrenin tutar.Ama olsun değerdi;çünkü çok güzel bir gün geçirdik ikimiz için de iyi oldu..Tabi bu yorucu günün sonunda kafamı sıkı sıkı sarıp saat 21.35 civarı kendimi yatağa attım ve huzurlu bir şekilde uykuya daldımmmmm..Artık kendimi iyi hissediyorum...
Herkese iyi bir hafta dilerim....







21 Eylül 2007 Cuma

Haftanın Sonu Yazısı....



Benim günüm canım günüm...Bu akşam eve gidicem,iftardan sonra elime çayımı alıp keyfimi çatıcam...Hatırla Sevgili'yi izleyeceğim...Geç yatıp geç kalkıcam kendime bir jest yapıcam...Sonra kalkınca kuaföre gidp saçlarımı kesitiricem çok kırıldılar..Sonra kocacım beni Pazar günü gesmeye götürücek;Kadıköy'e gidicez, birlikteliğimizin ilk zamanlarındaki gibi...Sahi biz ilk buluştuğumda da Ramazandı :) ... Sonra belki sinemaya gideriz.. Modada yürürüz,hava güzel olursa belki akşam da oralarda oluruz...Yani biraz nostalji yaparız.Elimi ilk tuttuğu sokaktan geçer;sahil boyuna uzanırız...
Bütün Hafta boyunca bunalım takıldığımın farkındayım;ama bu haftasonunu iyi bir şekilde geçirip kendime gelmiş olarak dönmeyi umuyorum...Pazartesi neşeli Tubikko olarak dönmek umuduyla şimdilik hoşçakalın...Hepinize iyi haftasonları dilerim canlarım....

20 Eylül 2007 Perşembe

SIKILMAK ÜSTÜNE....




O kadar bıkkın bir hal içindeyim ki,kendimden çok sıkıldım..O kadar ki Sıkılmak nedir diye google da arattırdım o derece yani. Ve İtü Sözlük'te şimdi yazacağım bir kaç tanımı gördüm ve bir anda hayatın anlamını bulmuş gibi oldum. Yani içinde bulunduğum durum daha iyi anlatılabilir miydi bilemiyorum ben...Buyrun tanımlamalar...



** 2 farklı çeşitte gerçekleşebilen eylemdir. birincisi kısa sürelidir. anlık sıkıntıdır. yapacak birşey bulamadığınız için sıkılırsınız, oturmaktan sıkılırsınız, internetten sıkılırsınız vs. bunu aşmak kolaydır. en kötü ihtimalde yatıp uyursunuz, ertesi güne geçmiş olacaktır. ikincisi ise, hayattan sıkılmaktır. bu çok daha genel bir durumdur ve bu sıkıntı ciddi bir sıkıntıdır. yaptığınız hiçbir şey size artık zevk vermiyordur. her gün, bir öncekinden farksızdır ve en kötüsü, ertesi günün de farksız olacağını düşünmektir. bu düşünce insanın tamamıyla kontrol edebileceği bir şey değildir. sıkılmamak istersiniz, 5-6 tane sinema bileti alırsınız, arkadaşlarınızla planlar yaparsınız, ancak nafile, yalnız kaldığınız anda sıkıntınız tekrar sizi yakalar. geçecek diye beklersiniz, geçmez. haftalar, aylar bu şekilde geçer, elinizden bir şey gelmez. kendinizi okula verirsiniz, işe verirsiniz, ailenize verirsiniz, sonra karşıdan bir bakarsınız ki sıkıntıyı hissetmemek için makineleşmişsiniz. bu sizi daha da sıkar, boğar. kendinizi bir çark gibi yaşarken gördüğünüz için hayat size daha b..ktan gelmeye başlar. hayatınızın sonuna kadar bu şekilde yaşayacağınızı düşünürsünüz. bunun farkına vardığınız zaman, önünüzdeki 30-40 yılın sıkıntısını bir anda hissedersiniz, ve bu çok b..ktan bir durumdur. böyle anlarda ne yapılması gerektiği bilinmez. bu düşüncenin değişip değişmeyeceği de muallaktadır. kendinizi bırakır, zamanın geçmesini, hayatın akışının değişmesini beklersiniz. sonra bir an hayatın güzelleştiğini sanıp yanılgıya düşersiniz. bir kaç aya kalmaz, gerçeklerin farkına varır, tekrar çökersiniz. tam olarak anladığınız tek bir şey vardır ki, o da hayatın daima bu şekilde bir döngüyle ilerleyip, bu şekilde sona ereceğidir.



** Bir sürü duygu karmaşası içinde çığlık atmak isteyip atamamak, kıyılarda yürümeye çalışırken düşmek istemek, kendini tüm kalabalığın içinde yanlız hissetmek ve bu koca dünyaya sığamadığı düşünmenin tek bir kelimeyle ifade edilmiş şekli.



** bazen hiçbir sebep yokken kişinin kendinden etrafındakı herkesten uzaklaşarak bir yeter moduna girmesi. napıcağını bilememe hadisesi. periyodik aralıklarla off dedirtir.böyle anlarda hayatın anlamını sorgulamak çok gereksiz. sıkılmış bünyede ani depresyona yol açabilir.. korkulasıdır .bu saatte de depresyon falan hiç çekilesi değil. off yine sıkıldım bak..



** Bazı şeylere bünyenin dur demek istemesi sonucu verdiği tepki. Dışavurum bi bakıma,yorulmak...Sürekli akla getirildiği,farkedildiği takdirde bunalıma sürükler.Uzak durulmalı,ruha ''ne kadar da eğleniyorum,hayat ne güzel,çiçekler böcekler ne güzel'' hissi yaratılmalıdır... Anlaşılsa dahi çaktırılmamalıdır yani!


Bu ruh hali Sonbahardan dolayı mı diye düşünüyorum ama ben Sonbaharı çok severim.Hatta şimdi vapurla gezmek zamanı,Kadıkö'de el ele dolaşıp aniden bir filme gitmeye karar vermek,dondurma diye tutturmak,üşüyünce kocaya sarılmak zamanı...Yorgun argın ama mutlu bir şekilde eve gelip,huzur içinde uyumak...Sevdiklerinle keyifli anlar geçirmek vakti kış gelip çatmadan.... Ama öyle ağır ki ruhum; sanki her yanından iplerle bağlanmış da derin kuyulara çekiliyormuşum gibi....Biliyorum bu hal de geçecek;güzel şeyler olunca ben bunu unutucam ama o kadar rutin ki herşey şu anda gerçekten boğuluyormuş gibi oluyorum..Ellerimde her zaman panoma yazarken olan heyecan bile eksik..Zorla gidiyor satırlar sanki...


Bu rutinde kendime bir hava boşluğu yaratmam lazım;nefes almak için...Ama nasıl???

19 Eylül 2007 Çarşamba

CANIM NE İSTİYOR....

Şu anda yukarıda resmini görmüş olduğunuz hamakta sallanıp,



bu resimde gördüğünüz sıcak böğürtlen soslu dondurmadan yiyip,Sepetçioğlu kitabı okumak ve de akşama evimde Avrupa Yakası'nın yeni sezonunu izlemek istiyor :)


Dondurma çok uzaklarda Polonya'da kaldığı için sanırım yiyemem, hamak da teyzemin Saroz'daki evinin bahçesinde olduğu için haliyle biraz uzakta kalıyor :P


Ben en iyisi mi akşama gidip Avrupa Yakası'nı seyredeyim.Ama önce iftar için yiyecek bişeyler düşünmem lazım... Offf offf başladım yine tembelliğe... Yani bu kadar yetenekli bir aşçı olup da ondan sonra böyle yemek yapmaya üşenmek ayıp değil mi yahu :P (Ananeme mi gitsek napsak ki :D )


Ay şirkette elektrikler gitti yine; saat 5,5 olsun çıkalım gidelim evimize.(Ramazanda 17.30 da çkıyoruz.)

Ben şimdi farkettim ki can sıkıntısından saçmalamaya başladım en iyisi bu post burda bitsin. Yoksa ciddiyetsiz yönümü sergilemem içten bile değil....





18 Eylül 2007 Salı

Afacanlar Ziyarette!!!


Benim bu afacanlar bastı beni yine bastıııı...Yine içimden hiç bişey yapmak gelmiyo.Bir sürü işim var elimi bile sürmek istemiyorum ama öte yandan da yapmak zorundayım. Bazen düşünüyorum bu istediğim hayat mı diye ( iş bağlamında). Aslında çok zor bir işim yok ama bazen o kadar sıkılıp daralıyorum ki anlatamam.SAnırım bunda Ramazan dolayısıyla içemediğim sabah çaylarımın ve de 10.30 civarı kahve molalarımın olmayışı da etkili olabilir. Hiç değilse arada kalkıp onlarla falan uğraşıyordum kafam dağılıyordu iyi oluyordu. Atölyeye insem desem o da bi süre sonra aynı rutine giriyor. SAnırım beni asıl sıkan sürekli olarak tekrarlanan şeyleri yapmak.Her sabah aynı saatte kalkmak,işe gelmek,çalış çalış çalış,saat 6 da çık.Trene bin,eve git,yemek hazırla,ye,sofrayı topla,TV izle,uykun gelsin uyu...Sonra ertesi sabah yine aynı şeyler tekrarlansın dursun...Reva mı bu bana yaaa.Sıkılıyorum...Allah'tan Kobacanım var benim hayatımda.Bir de o olmasa gerçekten delirirdim herhalde. Çünkü o beni her koşulda eğlendirmeyi başarıyor. En çok da uyumadan önce onunla sohbet etmeyi seviyorum :) O günün meditasyonu gibi oluyor. Streslerimden uzaklaşıp uyuyorum.

Ama yine de bazen hayatımızda değişik şeyler olsun istiyorum. Eskiden olduğu gibi aklımıza estiği anda çat kapı bi yerlere gitmeyi,gittiğimiz yerlerde dolaşmayı,zorunluluklarımız olmadan kafamıza göre takılmayı,bir yere gittiğimizde hadi geç oldu yarın iş var diye kalkmak zorunda kalmamayı... Belki denizin üstünde bir yatta yaşayıp sadece hayatın keyfini çıkarmayı diliyorum... :) :) :)

Kendimizi bu günlük hayatın akışına o kadar çok kaptırmışız ki,herşeyi unutuyoruz.Geriye dönüp anılarımıza bakıp tebessüm etmek kalıyor bize..Halbuki o kadar da uzakta değil bu anılar. Ama o kadar koyvermişiz ki herşeyi... Bazen büyümek bu mu diyorum.Ya da yaşlanmak... Belki bunu söylemek için çok erken ama hayatımızdan geçen her gün biraz daha yaşlanıyoruz biz.. Yapmak istediğim onlarca şey var;hayatımız için, yuvamız için, kariyerim için,kendim için,onun için... Ama nedense sanki bütün enerjim çekilip alınmış da benden bunların hiçbirini yapamayacakmışım gibi hissediyorum...

Öğrenmek istediğim bilgiler,okumak istediğim kitaplar,gidilecek güzel yerler,çıkılacak seyahatler, izlenecek filmler,dinlenecek şarkılar,yaşanacak romantik zamanlar,doğacak bebekler, dostlarla yaad edilecek günler,paylaşılacak mutluluklar....O kadar çok şey var ki hayatımızda yaşanacak...Ama hep ertelemekle geçiyor nedense... Şimdi zamanımız yok,paramız yok,yapacak edecek gidecek halimiz yokk.... Halbuki aslında hayatı hiç ertelememek lazım...Belki de kendimizi buna mecbur bırakmamak.Ama hep bişeyler için sabretmek zorundayız. Bişeylerin olmasını sağlamak için başka bişeylerin olmasını beklemek mecburiyetindeyiz....

Kendime kızıyorum bu aralar....Kuralcı oluşumdan,bunun kesinlikle böyle olması gerekir şeklinde gelişen tavırlarımdan, zaman zaman istediğim bişeyi yapmamak için kendimi kasıp mutsuz etmekten, bu kadar pozitif görünüp insanlara enerji verip kendim için aynı şeyi yapamayışımdan,gereksiz yere sinirlenmekten ve sonra kırdığım kalpleri tamir etmekte beceriksiz oluşumdan,kendim için yapmam gerekenleri ertelemekten sıkıldım artık...

Bugün silkelenme günü benim için. Bu üstümdeki olumsuzlukları atıp yapmam gerekenlere bir adım atacağım.Çünkü ben böyle yerimde sayıp durdukça hiçbişeyin değişeceği yok. Hadi bakalım Tubi kendine gel. Sen olumlu bir kızsın,kendine güveni olan, hayattaki idealleri konusunda hırslara sahip birisin... Senin isteyip de yapamayacağın hiçbişey yok... Herşey sende,senin kafanda bitiyor... Üstelik başarmak istediklerin konusunda seni her daim destekleyen böylesine güçlü bir insan varken yanında sen hala daha neyi bekliyorsun;neyi erteliyorsun ki... Hadi bakalım gün senin günündür kendine gel artık....


Not: Bu da böyle bir iç döküş oldu canlar,idare ediverin beni olmaz mı? Çünkü bazen çok daralıyorum gerçekten ve yazmazsam birileriyle paylaşmazsam daha kötü olacağını biliyorum... Böyle kendi kendime dökülürken de bir iç aydınlanma yaşayıp kendime geliveriyorum çoğu zaman,hadi Tubik diyorum iyi olmaya başladın yine...ama siz beni anlarsınız değil mi? Biliyorum anlarsınız....

14 Eylül 2007 Cuma

YİNE SOBELENDİİİM :)

Fikriminİncegülü nün bugün yazdığı postu okurken okurken yazının sonuna geldim o da ne!!! O da beni sobelemişşş... Konu yapmayı sevdiğimiz 3 şey...Gerçi bu konuda daha Önce Mutluluk Listem Başlığı altında bir brifing vermiştim ama bu en sevdiğimiz üç şey olduğu için tekrardan yazmam lazım...Hem İncegül Ablam Bu kadar Ebelemiş beni ayıp şimdi yazmamak :)

Başlıyorum....


1) Kış Ayazında Vapurda İstanbul'u izlemek : Of off bir de şöyle ellerimi ısıtacak sıcacık bir çay varsa yanında....Eski işyerimde karşıdaydı; normalde Mecidiyeköy'e çift katlı otobüsle giderdim ama bazen sırf keyif olsun diye sabahın o körü Kadıköy'e iner.Ordan Vapura binip Beşiktaş'a geçip ordan geçerdim...Yol uzardı ama olsun hiç önemli değil...Çünkü kendimle başbaşa kalıp o boğazın sert havasına karşı çay içmek benim için çok büyük bir keyif.. Ohh havalar da soğuyor; ben yine bu keyfi yapıcam...Bir de Vapuru takip eden martılara simit atmak var tabi onu dayapmam lazım :) Aslında denizle ilgili herşeye aşığım ben...

2) Pasta ve Tatlı Yapmak: Bir tatlı delisi olarak yemenin haricinde değişik pastalar yapmayı inanılmaz severim. Bu konuda da gerçekten iddialıyım..İyi olduğumu da düşünüyorum... Diloşum ameliyat olduğunda eve ziyarete giderken ona çilekli bir Cheesecake yapıp götürmüştüm.Hatta ona mms atmak için resmini de çekmiştim gitmeden evvel ama bulamadım şimdi bak görüyo musun hay Allah... Neyse başka zaman gösteririm size marifetlerimi....

3) Sinemaya gitmek: Ama bunun özel bir koşulu var. Sinemaya giderken yanımda bulunması gerekenler: Kobacanım, gözlüğüm (miyopum da uzağı göremiyorum ve gözlüğü sadece TV ve sinema izlerken kullanmayı tercih ediyorum), kocaman patlamış mısırım ve suyum... Bir kere birinci unsur olmadan (KOBACAN) sinemaya gitmem. Çünkü o hayatıma girdiğinden beri bütün filmlere beraber gittik.Hatta nişanlıyken o kadar çok sinemaya giderdik ki artık annem isyan etmeye başlamıştı bizim haftasonu sinema seanslarımızdan.BEn o geldiğinden beri hiç onsuz gitmedim. Ama o alçak sanırım gitmişti bir kere Ankara'da mı ne hatılamıyorum;ben çok bozulmuştum... Mısır olmadığında ise huzursuz olurum ciddi ciddi. Ay bak görüyo musunuz şimdi oruçlu oruçlu canım patlamış mısır istedi. Akşama iftardan sonra yapayım olmazsa.Hatırla Sevgili de başlıyor zaten keyif yaparım azıcık :)

İşte böyleeee....Şimdi Ben deeee NaGiS'i,Chido'yu ve deeeee ZilsizZarife yi ebelediiiiiimmmmm...

Hadi bakalım yazın yapmayı en çok sevdiğiniz üç şeyi....

Dip Not: Bugünkü Cuma yazısı bu olsun.Ramazan münasebetiylen birazcık durgun bir ruh hali içindeyim ve muhtemelen haftasonumu evde iftar yemekleri ve tatlı denemeleri yaparak geçiricem :) :) :) Hepinize iyi bir haftasonu diiliyorum...Pazartesi görüşürüz...